‘Onsuz yaşayamam’ sözü aslında kişinin aşkının bir ifadesi olmaktan çok o kişi için yaşadığı takıntının ifadesidir. Aşkı takıntılı bir şekilde yaşayan kişiler dikkatlerini sadece karşısındakine yoğunlaştırır. Tek amaçları onu mutlu etmektir
Danışan: Sevgilimle ayrılalı dokuz gün oldu ama onu aklımdan çıkaramıyorum. Ne yemek yiyebiliyorum ne de uyuyabiliyorum. Gece gündüz onu düşünüyorum. Beni arar umuduyla her an telefonumu kontrol ediyorum. Telefonu bıraksam bu sefer bilgisayarımda mesajları kontrol ediyorum. Çok mutsuzum ve çok çaresizim. Ona çok aşık oldum ama onu kaybettim.
Dr. Başak: Neden ayrıldınız?
Danışan: Benim onu ‘çok sıktığımı’ ve ‘nefes alamadığını’ söyledi. Oysa tek suçum ona aşık olmaktı. Ondan başka bir şey düşünemiyorum. ‘Arasam’ diyorum ama cesaret edemiyorum. O arar umuduyla gözlerimi telefondan ayıramıyorum. Ben hiç böyle bir insan değildim, deli gibiyim, beş dakikada bir telefonumu kontrol ediyorum. Etrafımdakiler de sıkıldı artık. Dün gece iyice saçma bir şey yaptım.
Dr. Başak: Ne yaptınız?
Danışan: Anlatmaya bile utanıyorum. Evdeydim ve yine ondan haber bekliyordum, ama ne yapsam kendimi oyalayamadım. O kadar sıkıldım ki ondan bir haber gelmezse nefes alamayacağımı hissettim, dayanamadım ve kalkıp giyindim. Arabama atlayıp evinin önüne gittim, penceresine bakıp ışık olup olmadığını kontrol ettim. Saat gece yarısını geçmişti ve evinde ışık yoktu. Belki de eve gelmiş uyuyor diye düşündüm, ama bir yandan da öfkelenmeye başladım. Ayrılmadan önce birkaç gün birbirimize bir sürü mesaj yazmıştık, tekrar onları okudum, bilmem kaçıncı kez, sonra ağlamaya başladım. Arabanın içinde uyuya kalmışım. Uyandığımda iki saat orada kaldığımı fark ettim, telaşla eve döndüm. Bu sabah uyanınca dün gece yaptıklarımı düşündüm ve kendime inanamadım. Annem de olanları bildiği için “Artık bir psikologa gitmenin vakti geldi” dedi ve size geldim. Aşk acısı yüzünden psikoloğa gidilir mi bilmiyorum?
Dr. Başak: Aşkı yüzünden yoğun acı yaşayan bir kişi, enerjisini, motivasyonunu, kendisine bakış açısının her gün biraz daha olumsuz etkilediğini, takıntılarının arttığını, ilişkilerinin, işinin, okulunun ve sağlığının etkilendiğini fark ediyor ve bunun üstesinden kendi başına gelemeyeceğini hissediyorsa mutlaka profesyonel bir yardım almalıdır. Dolayısıyla siz kendiniz için doğru bir adım attınız, çünkü anladığım kadarıyla sizin aşkınız takıntılı bir hal almış.
Danışan: Takıntı bir hastalık mı?
Dr. Başak: Her insanın zaman zaman aklına takılan şeyler olur ama bunların şiddeti, sıklığı ve hayata etkisi arttığında psikolojik bir bozukluk olarak kabul edilir. Bu aşık olduğunuz bir kişi de olabilir, nefret ettiğiniz bir kişi de. Takıntı, bilimsel literatürde, kişi tarafından saçma ve mantık dışı olarak görüldüğü halde kontrol edilemeyen ve kişinin isteği dışında, ısrarlı, zorlayıcı ve yineleyici bir şekilde akla gelen, yoğun kaygı ortaya çıkarıcı düşünce, dürtü ya da imgeler olarak tanımlanmıştır. Takıntılı düşünceler büyük stres ve anksiyeteye sebep olsa da, bu düşüncelerden kurtulmak kolay değildir.
Danışan: Aşık olunca niye insan kafasına bu kadar takıyor?
Dr. Başak: Obsesif bozukluğa yol açan psikolojik veya biyolojik birçok etken vardır. Bu etkenlerden birinin de beyindeki serotonin maddesinin salınımının dengesizliği olduğu düşünülmektedir. İtalya’nın Pisa Üniversitesi’ndeki psikiyatri profesörlerinden Donatella Marazziti, çoğu aşık kişinin takıntılı davranışlar sergilediğinden yola çıkarak, obsesif kişilerle aşık kişilerin beyin fonksiyonlarında benzerikler olup olmadığını araştırdı. Marazziti, aşık kişilerin beyinlerini incelediğinde serotonin fonksiyonlarında bir azalma gözledi, özellikle aşkın ilk evrelerinde, beyin içinde önemli değişiklikler buldu. Amerika’da buna benzer yapılan araştırmalar da aynı sonucu verdi: Aşık olanların kanlarında daha düşük miktarda serotonin vardı, tıpkı obsesif kişilerde gözlendiği gibi.
Danışan: Yani aşıkların takıntılı olması biyolojik olabilir mi?
Dr. Başak: Yapılan araştırmalara göre, evet. Bu sonuçlar, takıntılı ilişkilere yeni bir ışık tutabilir.
Danışan: O yüzden aşık olunca bir yandan acı çekiyorsunuz, engellenemeyen bir hastalık gibi.
Dr. Başak: Romanlar, şiirler, şarkılar, filmler aşkın bazen bir hastalık gibi yaşandığını, aşkı uğruna insanların eriyip bittiğini, yataklara düştüğünü sık sık konu etmiştir. Her ne kadar bu tarz aşklardan şiirsel bir şekilde bahsedilse de aşkın dozu kaçtığında, yaşanan yoğun duygular kaygıya, obsesyona, özgüven eksikliğine, kendini değersiz hissetmeye, intiharlara ve cinayetlere kadar gidebilir.
Danışan: Ben kendimi bu kadar değersiz hissetmedim hayatımda.
Dr. Başak: Aşıkken, her şey ‘yolunda’ giderken, insan kendini göklerde uçar gibi hisseder, özgüven artar, kendini daha çok beğenir, sevgilisine pahalı hediyeler alır, normal zamanlarda yapmayacağı, ‘çılgınlıkları’ yapar. Sadece ve sadece onunla birlikte olmak ister, onsuz eğlenemez, onun istediği gibi giyinmeye, sevdiği filmleri seyretmeye, yemek yemeye başlar, onun başkalarıyla vakit geçirmesini içerler. En ufak bir ‘aksaklıkta’ysa ne olduğunu anlamadan depresif hissedip, kızgınlaşır, yemeden içmeden kesilir ve nefes alamaz hale gelir.
Danışan: Sanki beni tarif ettiniz. O kadar kötüyüm ki, onsuz yaşayamayacak gibi hissediyorum.
Dr. Başak: ‘Onsuz yaşayamam’ sözü aslında kişinin aşkının bir ifadesi olmaktan çok o kişi için yaşadığı obsesyonun (takıntının) bir ifadesidir. Aşkı takıntılı şekilde yaşayan kişiler dikkatlerini sadece karşısındakine yoğunlaştırır ve onu mutlu etmek tek amaçlarıdır. Bu arada kendi mutlulukları ve ihtiyaçlarının önemini unuturlar. Dolayısıyla başkalarının hayatlarını, hayallerini yaşamaya başlarlar. Bunun ne kadar sağlıksız olduğunun farkına varmadan daha fazla bağlanırlar. Böyle bir ilişkinin sonu problemlere ve mutsuzluğa gider.
Danışan: Peki, ne yapacağım, geçer mi bu takıntı?
Dr. Başak: Aşkın içinde, en azından fiziksel nedenlerden dolayı, biraz takıntı olmasının kaçınılmaz olduğunu bilim adamları sayesinde öğrenmiş bulunuyoruz. Bununla beraber, derin bir aşkın ürünü sandığınız bu duyguların, sağlıksız bir yöne doğru gittiğinin de sanırım farkına vardınız. Psikoterapide amacımız; takıntılı düşünce yapınız üzerine çalışarak kaygılarınızı azaltmak ve kendinizi onsuzken de sevmeyi öğrenmenizi sağlamak olacak. Diğer yandan size tavsiyem; hem arkadaşlarınız ve ailenizle daha fazla vakit geçirmeniz hem de daha önce yaptığınız ve zevk aldığınız aktiviteleri tek başınıza yapmaya başlamanız. Bu kendinize güveninizi artıracak ve onsuz da mutlu olabileceğinizi size hatırlatacaktır.