Günümüzde ilişkilerin kısa sürmesinin pek çok nedeni var aslında. En önemli etkilerden birisi içinde yaşadığımız çağın koşulları.
Hızlı teknolojik gelişim ve değişen koşullara bağlı olarak bireysel ve toplumsal ihtiyaçlar, yaşam biçimleri de değişiyor.
Bu değişimlere paralel olarak evlilik, İlişki, aşk, sevgi, bağlılık, sadakat, gibi kavramların da anlam ve önemleri değişiyor. İlişkilere dair mitler de değişiyor. (Mit; kaynağı belli olmayan fakat doğayı, adetleri ya da alışkanlıkları açıklayan geleneksel bir düşünce olarak yayılan popüler bir masaldır. Mit’in amacı olayı doğru şekilde anlatmak yerine ona özel bir anlam ya da öz atfetmektir.)
Eskiden bir yastık da 40 yıl, iyi gün de kötü günde beraber olmak ve birbirini sevmek, evlilikte keramet vardır gibi mitler, Şirin için dağları delen Ferhat, Aslı ile Kerem öyküleri vardı.
Evlilik ve aile, toplumun temel taşları olarak kabul ediliyordu, insanoğlunun neslini sürdürmek, yetiştirdiği kuşaklara kültürü aktarmak ve sürekliliğini sağlamak gibi amaçların gerçekleştiği kutsal bir kurum olarak algılanıyordu. Toplumsal hedeflerin gerçekleştirilmesi aileyi oluşturan bireylerin mutluluk ve memnuniyetlerinden de önce geliyordu.
Toplumsal ilişkiler, bireyin sosyal-duygusal ihtiyaçlarının çoğunu sağlayan ve aile yaşamını destekleyen nitelikteydi.
Günümüz toplumunda aileler, toplumsal yaşamda meydana gelen değişimlere bağlı olarak yalnızlaştı ve bireyler sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını aile yaşamı içinde aramaya odaklandı. Bu durum eşlerin birbirlerinden duygusal taleplerini arttırmalarına neden oldu.
Evlilik ve aile yaşamında, eşlerin birbirlerinden artan duygusal talepleri yanında rahat, konfor ve güvenli yaşam beklentileri de eklendi.
Evlilikte çiftlerin birbirlerinden aşk, arkadaşlık, cinsel tatmin, rahat ve konforlu yaşam beklentileri kadın ve erkeklerin duygusal, psikolojik ve ekonomik kapasitelerini aştığında evlilik stresi ve hayal kırıklığı giderek artmaya ve kısa süreli ilişkilere ya da boşanmalara zemin oluşturmaya başladı.
Günümüz koşullarında kişiler bir ilişkiye başlarken “deneyelim, sürdüğü yere kadar”, ‘’olmazsa boşanırız’’ düşünceleriyle ilişkiye- evliliğe başlıyorlar. İlişki de bir sorun yaşandığında çözüme odaklanmak yerine evlilik ya da ilişkinin sonu olarak algılayabiliyorlar.
Bu da bize günümüz koşullarının, evlilik-aşk ve ilişkilere dair mitleri değiştirdiğini ve sürdüğü yere kadar, mutlu olmak, sorunsuz ilişki ve yeni heyecan arayışları getirdiğini gösteriyor.
Sonuçta insanlar, uzun süreli, kısa süreli, evlilik, birlikte yaşamak gibi formüller içinde kendini gerçekleştirmenin temeli olan cinsel tatmin, sevme, sevilme, kabul ve saygı görme, beğenilme gibi temel duygusal ihtiyaçlarını karşılama gayretlerini sürdürüyorlar. Bu duygusal ihtiyaçlar tatmin edilmedikçe kendini gerçekleştirme ya da başarının kanıtı gibi görünen tüm sahip olunanlar, büyük bir yalnızlık ve boşluk duygusu içinde kaybolup gidiyor çoğu zaman ve çoğu kişi için…
Evlilik, birlikte yaşam veya aşk ilişkisini sürdürebilmek için bazı özel bilgi ve becerilere de sahip olmak gerekiyor. Çünkü değişen ve gelişen insanın ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için ilişkinin de değişip gelişmesi gerekiyor.
Değişim bilinmeyene doğru bir yolculuk olduğu için kişilerde kaygı oluşturabiliyor ve değişime direnç gösterebiliyorlar. Çoğu zaman değişim değil, değişememek yani kaygı nedeniyle değişime gösterilen direnç, ilişkiyi çiftlerin yaşamında bir engele dönüştürerek kopmalara neden olabiliyor…
Psikolojik Danışman ve Aile Terapisti Fadime Yaslan