Seda Kaya Güler
Gazeteci-yazar Seda Kaya Güler, evlenmiş ve boşanmış otuzlarında bir kadının aşkı, seksi ve cinsel tatmin arayışının hikayesini anlattığı “Kıpkırmızı”da o yakınımızdaki kadınları ya da aynaya baktığımızda gördüğümüz kadını anlatıyor aslında. Cüretkarca ama çoğu erkek yazarın kaleminden alışık olduğumuz gibi pornografi sınırına kaçmadan “seks”i anlatışına bayıldığımız Seda Kaya Güler’e kadınlara, aşka ve sekse dair merak ettiklerimizi sorduk.
Bir kadın gazeteci olarak, bir kadının seks hayatını yazdığınız için eleştiri aldınız mı? Seks, toplumda ‘hafif konular’ listesinin başında geliyor ne de olsa…
Almadım. Seks bana göre en önemli konulardan biri. Kadın cinselliği de feminizmin gündeme taşıdığı konularından biri. Kadının cinselliğini yaşama hakkı, kendi bedeni üzerinde söz sahibi olması, kürtaj hakkı gibi günümüzde yaşanan tartışmalar önemli konular. Çünkü bir kadın, eğer korunmazsa, girdiği her ilişkiden hamile kalabilir. Senaryosu Oscar alan “Juno” adlı filmde ilk ilişkisinden hamile kalan Juno, erkek arkadaşına, “Benim seviştiğimi herkes öğrenecek, seninkini bilmeyecek” der.
Cinsel ilişkinin bedeli var ve bunu kadın çekiyor/ödüyor/üstleniyor. Dolayısıyla kadının bedenini, kendini, cinselliği bilmesi, keşfetmesi lazım; ama bizim gibi toplumlarda bırakın sevişmeyi, bu konular hakkında bilgi bile verilmez. Kendi bedenini tanımadan evlenir ve anne olur kadınlar. Bir de cinsel haz var tabii. Kitapta sözünü ettiğim. Cinsel tatmin de çok önemli bir konu.
Kıpkırmızı’da bir kadının mutlu seksi keşfedişi var ve siz onun bu keşfini anlatırken detaylı bir şekilde seksi anlatmış oluyorsunuz. Ama seksi yazarken pornografiye taşırmadan ‘edep’li bir sınırda duruyorsunuz. Nasıl belirlediniz bu sınırı?
Daha önceki kitaplarımda da seksi anlatmaya çalışmıştım. Ama bu kez direkt olarak seksi yazmak istedim. Hatta adını bile “seks” koymak istedim. Seksi alan bir filmde, Türk filmlerindeki gibi o konuya gelince kareyi dondurmak olmazdı. Anlatmak lazım. Burada da her zaman olduğu gibi kadınlar yardımcı oldu. Onların anlatımları, cümleleri belirledi sınırı.
Şehirde yaşayan, eğitimli, belli bir gelir düzeyinde kadınların mutlu seks hayatları olduğunu düşünürken yanılıyor muyuz?
Kadın sorunları deyince aklımıza hemen kırsal kesim, eğitimsiz, varoşta yaşayan kadınlar gelir. Eğitimli kadınlar, meslek sahibi kadınların hayatında her şey normal sanırız. Değil. Bu ülkede yaşıyorsanız kadın olmanın zorluğunu her kesimdeki kadın yaşıyor. Bir şirketi idare etse dahi, eve gittiğinde yemekle, çocukların dersleri, okuluyla, evin idaresiyle ilgilenmek zorunda. Kendisi yapmasa bile organize etmek zorunda. Cinsellik de dahil buna. Bazı kesimlerin çalışan kadına “kolay kadın” muamelesinin yapıldığı bir toplumda yaşıyoruz.
Kadınlar iş hayatında kariyer basamaklarını çıkarken çalışma arkadaşlarından gelen topları da karşılamak zorunda kalıyorlar. Erkeklere hak görülen pek çok şey kadın yaparsa farklı algılanıyor. Bir şirkette çalışanlar aşk yaşarsa kadın işinden oluyor. O yüzden hareketlerine çok dikkat etmek zorunda. Ailesine de hesap vermek zorunda. Ama aşk da yaşamak istiyor, cinselliğini de. İki arada bir derede kalıyor genellikle. Belli bir yaştaki kadınların çoğu genelde yalnız. Ya hiç evlenmemiş, cinselliği hiç tatmayanlar da var aralarında ya evlenip boşanmışlar ve yaşıtları erkekler genç kızlarla ilgilendiklerinden yalnızlar. Buna ünlü isimler de dahil.
Kitaptaki kadın kahraman evli olmasına rağmen mutlu bir seks hayatı yaşamamış, nasıl olduğunu bilmiyor. Genel olarak kadınlara bakınca cinsellik hakkında ne biliyorlar dersiniz?
Benim kitapta anlattığım kadının çoğunluğu temsil ettiğini düşünüyorum. Nitekim bana gelen mektuplar da, “Sanki beni anlatmışsınız” diye başlıyor. Kapalı kapılar ardında neler yaşandığını bilemeyiz. Dışarıdan bakıldığında çok seksi görünen bir kadının aşk hayatı çok renksiz olabiliyor ya da tam tersi söz konusu olabiliyor. Ama kitabı okuyanların, “Böyle bir erkek var mı?” diye sormaları haklı olduğumu gösteriyor.
Cinsellik hakkında çok az şey biliniyor ve yaşayarak öğreniliyor. Eğer partner iyiyse ve ten uyumu da varsa mükemmel bir cinsellik yaşamak mümkün. Ama tersi söz konusuysa berbat. Bu durumda erkek çözümü başka kadınlarda buluyor. Kadın için bu o kadar kolay değil. Çünkü erkeğin bu arayışına hoşgörüyle bakan toplum, kadına aynı gözle bakmıyor. Mümkünse kadının hayatında bir erkek olması isteniyor. Bu durumda partneriyle uyum sağlayamıyorsa kadın, cinselliğini yaşayamıyor.
Kadınlar cinselliklerini istedikleri gibi yaşayabiliyorlar mı?
Yaşayanlar var elbette, yaşamayanlar çoğunlukta. Çünkü hâlâ toplum olarak kadının cinselliğini yaşamasına tepkiliyiz. Ve de çok ikiyüzlü bir tavır sergiliyoruz. Evlenirse her şey mubah. Bu durumda 13-14 yaşındaki kızları bile yatağa sokmakta bir mahzur görmüyoruz; ama evlenmemişse, isterse 40 yaşına gelsin, ilişki yaşamasına karşı çıkıyoruz. Bu da toplumun kadına bakışını gösteriyor. Kadını birey olarak görmek istemiyor ve hayatına hep birilerinin, tabii erkeklerin karar vermesini istiyoruz. Buna karşı çıkan kadınları da ahlaksız olarak görme eğilimindeyiz.
Kadınlar seksten ne anlıyor, erkekler ne anlıyor?
Kadınlar daha romantik bakıyor. Baştan belirli kuralları var. Önce beğenmek istiyor, aşık olmak... Hiç tanımadığı bir erkekle yatağa girmek kolay değil. Duygusal şeyler istiyor. Bu nedenle bir kez yatağa girdiyse, ilişkinin devam etmesini istiyor, bekliyor. Erkek için daha farklı.
Seks konusunda kadınlarla erkekler ne olursa eşitlenir?
Birbirlerine anlayış gösterdikleri, kendilerine yapılmasını istemediği şeyleri bir diğerine yapmadıkları, çiftlerin birbirlerine bağımlı değil bağlı olmayı seçtikleri, kadın erkeğin farklı ve eşit olmayı kabullendikleri ve bu farklılıkların birbiri üzerine hakimiyet kurmayı gerektirmediğini öğrendikleri zaman…
“Daha mutlu toplum için daha mutlu kadınlar, daha mutlu kadınlar için sevişebilen kadınlar gerekir” mesajı aldım ben kitaptan. Sizce kitabın motto’su ne olabilir?
Mutlu bir cinsel yaşam önemli tabii. Her insanın ihtiyacı. Olmayınca da yaşanıyor elbette. Bugün pek çok insan aylarca, yıllarca sevişmeden duruyor, yaşıyor. Kimi tatminsiz ve mutsuz yaşıyor, kimi bu tatmini başka alanlara kaydırıyor; kendini işe veriyor, spora yöneliyor, hobiler buluyor veya çocuklarına bağımlı ve çocuklarını da kendine bağımlı yapan annelere dönüşüyorlar.
Kadınların bedenleri konusunda verecekleri kararlar toplum ve daha da önemlisi erkekler tarafından belirleniyor hep. Erkeklerin kürtajı tartışıp sonunda yasaklamaya ya da süreyi kısaltmaya karar vermelerine ne diyorsunuz?
Hiçbir kadın güle oynaya kürtaj olmaz. Bu kararı kolay vermez. Hamile olduğunu öğrendiği zaman karmaşık duygular içinde olur. Çok düşünür, çok sorgular. Her kadın anne olmak ister ama anne olmak istemeyen kadınlar da var. Nedenleri de var.
Hiçbir şey nedensiz değildir. O kararı vermesinin de haklı ve zorunlu nedenleri vardır mutlaka. Ve hemen hemen her kadın için her kürtaj bir travmadır. Bunun sonuçlarını hep içinde yaşar. Ama öyle olması gerekmiştir. Kadının bu hakkı vardır. Çünkü bebeği 9 ay karnında büyütecek olan, doğuracak olan kadındır.
Hamile olduğu öğrenildiğinde istenmeyen sonuçlarla karşılaşacak olan da kadındır. O ödeyecektir eğer o bebek istenmiyorsa bunun bedelini. Dolayısıyla karar ona aittir. Doğacak olan bebeğin ruh sağlığını, geleceğini de etkiler bu karar.
Anne mutsuzsa, psikolojisi bozuksa bebek de anne karnında mutsuz olacaktır, bozuk kanla beslenecektir. Bebekler anne karnındayken her şeyi kaydediyorlar. Onlar adına da bu kararı onları tanımayan bir erkek, devlet, diyanet veremez. Ayrıca kürtajı cinayet gören toplumun kocaları veya yakınları tarafından öldürülen kadınlar konusunda hiç ses çıkarmamaları da düşündürücü.