Güneş Tutulmaları bireysel hayatlarımızda oluşan dalgalanmalardan ziyade, dünyanın girdiği süreçlere işaret ederler. Ancak, bireyler de ister istemez zamanın kalitesinden etkilenecek, dünyanın içinden geçeceği süreçler, kişiler adına da öğretilere ve dönüşümlere vesile olacak.
Bu Güneş Tutulması, bir sonraki tutulmaya kadar (1 Eylül 2016) gündemi belirleyecek gelişmelere işaret eder. Bu tutulmada belirlenen ancak aşılamayan tıkanıklıklar, 1 Eylül'den itibaren daha bariz hal alabilir ve daha sert çözüm yollarına ihtiyaç gösterebilir. Bu nedenle, şimdi önümüze çıkan uyarıları dikkate almakta, sorunları ortada bırakmamakta yarar var.
Bu Yeniay ve Güneş Tutulmasının ana teması;
Akışın, üretkenliğin, bereketin, hoşnutsuzluk, doyum ve anlam hissinin azalmasına neden olan faktörleri saptamak ve aynı soruların tekrarına meydan vermeyen bir yol çizmektir! İnsan her şeyin en iyisini ve daima daha fazlasını ister. Ancak bazen atıl olmaktan, çaba göstermemekten, inisiyatif almamaktan, tepkisiz kalmaktan ötürü, bazen de gücü, fırsatları, kaynakları, boşlukları, aşırı ölçüde zorlamaktan ya da alenen kötüye kullanmaktan dolayı yollarımız tıkanır.
Sınır adabı ve denge insanlığın çalışmaktan yorulmadığı, zira bir türlü öğrenemediği derslerdir.
İşte bu tutulma da bizi bu dersler üzerinde bir tur daha çalışmaya sevk edecek gibi görünmektedir.
Sosyal düzlemde;
- Likit sıkıntısı, ödeme zorlukları, borsa dalgalanmaları, paranın değer kaybına uğraması gibi nedenlerle, para politikalarında düzenlemeler yapma gereği oluşabilir.
- Toplumların zayıf ya da muhtaç konumda olan kesimleri ile ilgili örneğin; mülteciler, engelliler, işsizler düzenlemeler yapılması, koruma ve destek politikalarının elden geçmesi gerekebilir.
- Ülkeler arası ya da belli bir toplumun farklı kesimleri arasındaki çatışmalara kalıcı ve verimli çözümler bulunmaması halinde, uzlaşmazlık algısı ve karşılıklı zarar verme eğilimleri artabilir.
- Üretim araçlarının ya da doğal kaynakların verimli bir şekilde kullanılmaması, bazı kaynakların sorumsuzca ve plansızca tüketilmesi konuları gündeme gelebilir. Doğal sistemin zarar görmesi ve bunun çevreye ve insan sağlığına yansıması nedeniyle, acil çözümler bulma ihtiyacı doğabilir.
- İnsan kaynaklarının gelişimini ve sosyal değerlerin oluşumunu sağlayan sistemler, örneğin eğitim kurumları, sosyal yardım ve dayanışma örgütleri, kültürel ya da dini örgütlenmeler gibi yapıların faaliyetlerinde aksamalar veya yolsuzluklar saptanabilir.
- Otoriter baskılar ile alınan aceleye getirilmiş kararlar, etkileri hakkında etraflıca düşünülmemiş yatırım girişimleri, politik veya askeri ataklar, zaman zaman yurt ve dünya gündemini gerginleştirebilir.
Dünya ve toplum böyle bir süreçten geçerken, insan evladının payına ne düşer?
Elbette eksilenleri iyice eksiltmeye, delikleri daha bir büyütmeye, kayıpları hepten çoğaltmaya, sorunları derinleştirmeye neden olabilecek her şeyden kaçınmak düşer!Aksi gibi de insan belirsizlik, endişe, gerginlik içeren koşullarda hepten "kafası kesilmiş tavuk" moduna girmeye, paniğe kapılmaya ve etrafını da olumsuz etkilemeye, düzelecek işi münasebetsizlik edip bozmaya, "Bana yakışan nedir?" yerine "Madem herkes saçmalıyor ben niye duruyorum?" demeye pek yatkındır.
Ama bu kez böyle yapmamak lazım…
Sahip olma, kazanma, önemseme, öne çıkma arzularımızı, hırsımızı, abartılı beklentilerimizi, kaybetme korkularımızı -kontrol altına almamız, tembelliğimizi, sınır koyamama, disiplinli ve özenli olmama eğilimimizi terk etmemiz gereken bir zamandayız…
Sahip olmak sandığımız kadar da büyük ya da sürekli bir mutluluk kaynağı değildir!
- Bazen sahip olduğumuz rahatı veya alışkanlıklarımızı koruma güdüsü, bizi bağımlı, atıl ve güçsüz bir hale getirebilir. Bir gün hayatımızı değiştirmemiz gerektiğinde, çaba göstermeyi unuttuğumuzu fark edebiliriz.
- Gün gelir, gücün, kazancın ya da popülaritenin bedelleri bize ağır gelebilir ve kaybettiklerimiz karşısında, kazanç hissi pişmanlığa dönüşebilir.
- Yetinememek yüzünden elimizde olan hiç bir şeyin tadını çıkartamayabilir, kendimizi sürekli daha fazlasına odakladığımız için şükür ve huzur hissini hiç duyamayabiliriz.
- Bazen kazanma çabası ya da kaybetme korkusu yüzünden yaptığımız şeylerin içinde kendimizi kaybederiz. Sonra da aynada gördüğümüz insanı sevmekte veya saygı duymakta zorlanabiliriz. Etrafımız dolu ya da hayatımız rahat olsa da, içimiz boş ve kalbimiz huzursuz olabilir.
Hayatımızda soruna yol açabilecek alanları saptamak ve müdahale edebilmek için şu soruları kendimize sormamızda fayda var;
- Kazandığımdan fazlasını mı harcıyorum?
- Elimde olanların değerini biliyor ve iyi kullanıyor muyum?
- Üretebileceğim değerleri ortaya koymak, yeteneklerimi değerlendirmek, kaynaklarımı, bilgimi, zamanımı iyi kullanmak için yeterince çaba harcıyor muyum?
- Beklentilerimle hak ettiklerim, aldıklarım ve verdiklerim arasında denge kurabiliyor muyum?
- Ayakta kalmak, hayatıma sahip çıkmak konusunda gayretli ve tutarlı mıyım?
- İstediklerimin bana ve başkalarına nelere mal olacağını iyi ölçtüm mü? Tercihlerimin sonuçlarına hazır mıyım?
- Önceliğim olan konular, bana dayatılan şeyler mi yoksa benim için gerçek bir kıymet taşıyorlar mı?
- Kendi değerimi sahip olduğum eşyalar, elde ettiğim ilgi, geldiğim ekonomik ve sosyal konum ile mi ölçüyorum? Ben gerçekten bunlardan ibaret miyim?
- Değerli bulunma arzum yüzünden, bazen gereksiz ödünler vermeye, kendimi kurban konumuna düşürmeye de yatkın oluyor muyum?
- Tutku, ya da bağımlılık haline getirdiğim nesneler, konumlar ve ilişkiler, beni tüketiyor mu? Var olmak için bunlara gerçekten ihtiyaç duyuyor muyum?
- Sessiz ve sabırlı görünsem de kendime acıyor ve çaresizliği bir yaşam şekline dönüştürüyor muyum? Aşırı baskı altında hissetmeye ne kadar katlanabilirim?
- Hayatımı anlamlı ve değerli kılan ne?
İnsanın asıl ihtiyacı hayatının değerli ve anlamlı olduğuna inanmak, asıl derdi ise anlamsızlık denizlerinde yitip gitmek korkusudur.
Anlam; hayatımıza dışarıdan gelen değil, yaratan tarafından her zerremize ekilen ve yaşamımızla geliştirip büyüttüğümüz bir niteliktir.
- Kaynaklarımızı verimli kullanmak, yeteneklerimizi değerlendirmek.
- Her koşulda üretken ve gayretli olmak.
- Önceliklerimizi ve tutumlarımızı kendimize ve çevremize zarar vermeyecek, aksine katkıda bulunacak şekilde dönüştürmek.
- Soruna yol açtığı belli olan hal ve gidişleri sürdürmemek.
- İhmalci, boşvermiş, çabasız, bedbin hissetme nedenimiz hakkında kendimize dürüst olmak ve böyle davranmaya devam etmemek.
- Kendimize ve başkalarına uygun sınırlar koymayı bilmek.
- Dıştaki değişimlerden korkmamak, umudu koruyan ve (sadece lafta değil) davranışlarımızla etrafımızdakilerin umut ve güven duygusunu arttıran bir insan olmak.
- En önemlisi de bazı değerlerimize –her şeye rağmen –kendimize saygımızdan ve merkeze güvenimizden dolayı sahip çıkmak, bizi her zamanda olduğu gibi bu zamanda da ayakta tutar.
Böyle yaparsak eşyalar, insanlar, konumlar eskiyip ve eksilebilir ama hayatımızın bizim için taşıdığı değer ve anlam eskimez ve eksilmez.