Bu dolunayın genel etkilerinden başlayalım;
- Retro konumda olan Merkür, Venüs, Jüpiter ve Satürn’ün, önemli roller oynadığı bir harita ile karşı karşıyayız; Düşünce yetisinin sınırlandığı, ifade yeteneğinin ve akıl yürütme becerisinin baskılandığı, yanlış anlaşma, yanılgı ve yanlış bilgilenme ihtimalinin arttığı, kurban bilincinin ve ihtiyaç duyduklarından mahrum bırakılma kaygısının hayata tutunma ve haz alma yetisini azalttığı, inançların, adaletin sınandığı, sırtını dayayacak güçlü sistemler bulma ve teslimiyet ihtiyacının arttığı, kendi yolunu çizme, farklı olmaya cesaret etme, itiraz etme cesaretinin düşüşe geçtiği bir süreçten bahsediyoruz. Böyle süreçler, büyük bir durağanlık, tepkisizlik, suskunluk ve belirsizlik getirebildiği kadar, alttan alta bastırılmış ihtiyaçların, dönüşüme uğrayamamış düşünce ve davranış kalıplarının su yüzüne çıkması ve kabul edilen normların radikal bir biçimde sorgulanmasını da tetikleyebilir!
- Koç-Terazi aksı ve 5’inci – 11’inci evler arasındaki bir Dolunay‘ın, bizi sosyal normlar – bireysel tercihler arasında dengeyi yakalamaya sevk etmesi beklenir. "Radikallik, uyum, direnç, kabulleniş, düşünmeden hareket etmek, ılımlı ve dengeli davranmak, gücün adaleti, adaletin gücü, zora başvurmak, ikna etmek…” gibi kavramları masaya yatırmak ve uç eğilimleri törpülememiz gerektiğini fark etmek, böyle bir Dolunay’ın temel öğretisi olmalıdır. Ancak, bu defa Güneş ve Ay’ın Pluto – Juno – Vega ile yaptığı T-Kare, aşırı baskı ve yıkım korkusu altında, dengeyi bulmakta zorlandığımıza ve uçlara savrulma eğilimini daha da derinden yaşadığımıza işaret etmektedir.
- Eski düzenin kendilerini mağdur konuma düşürdüğüne, gözardı ettiğine inanan kişiler, yepyeni bir düzen ve sistem için kökten bir değişimi arzu edebilirler.
- Zarar verici görünen dış tehditlerin oluşturduğu "bir dayanak bulma arzusu ve mazlumluk bilinci" ile, güçlü, güvenli görünen bir çatı altında toplanma ihtiyacı artabilir.
- Aşırı baskıya karşı aşırı tepki gösterme eğiliminde görünen insanlar veya gruplar, sistemi sarsacak veya otoriteyi tehdit edecek nitelikte hareketlere kalkışabilirler.
- Düzeninin, adaletin, sistemin bekası ve otoritenin sağlanması için, iletişimin kısıtlanması, muhalefetin ya da ortalamanın tercihine aykırı düşüncelerin toplum çıkarlarına karşı bulunarak değersizleştirilmesi ya da baskılanması söz konusu olabilir. Ya da kişilerin seçimlerini ifade etmeleri, tercihlerini ortaya koymaları, fikir bildirmeleri için oluşturulmuş bir platform iptal ya da erteleme ile sonuçlanabilir.
- Her ne olursa olsun, bugün yapılacak tercihler alttan alta var olan dengesizliklerin uzun vadede dengelenmesine yol açacak, uçlara savrulma eğiliminin artması, ortak noktaların yeniden belirlenmesine ve birleşme arzusunun pekişmesine vesile olacaktır! Zira ifratla bozulan denge, ifratın oluşturduğu sonuçlarının getireceği öğretiler ile yeniden ve bu defa daha sağlam bir zeminde kurulur… (Her şey bu kadar retro ise, eski hesapların gündeme gelmesi ve ileri dönük kalıcı derslerin çıkartılması beklenir!)
Gelelim bu olan bitenin biz fanilerin gündelik hayatına nasıl yansıyabileceği kısmına. Bütün sınırları bir anda dağıtma ve istediklerimize "ne pahasına olursa olsun" ulaşma arzumuzla, yerimizden kıpırdayıp durgun denizi bulandırmış olma ve sonuçta zarara girme korkumuz arasında salınacağımız bir Dolunay bizi bekliyor.
- İçimizdeki ürkek, her durumda kendisine sığınacak bir yorgan altı bulup tantananın kendisine dokunmadan geçmesini bekleyen, kendisine söyleneni yaparsa her şeyin düzgün gideceğine inanmak isteyen uslu çocuk ile, kendini yakmak pahasına düzeni yıkan ergen ölümüne kapışacaklar!
- Genele uyum, liderlik, insiyatif alma,edilgenlik, şiddet, mağduriyet, itiraz, kabulleniş, yapıcılık, yıkıcılık, sosyal bilinç, bireysellik, hükmetme güdüsü, uzlaşma arzusu gibi ikilemler üzerinde düşünmemize ve tavrımızı sorgulamamıza neden olacak deneyimler yaşayacağız.
- Kadın-erkek rolleri, bastırılmış kadınlık, abartılı erkeklik sendromları, cinselliğin dolaylı ya da sağlıksız dışavurumları gündem oluşturacak.
- Duygusal ilişkilerimizde ya da aile bağlarımızda gerilime yol açan, iktidar kavgasına konu olan, bastırılmış, ertelenmiş ne kadar problem varsa, önümüze dökülecek.
- İçimizdeki eril-dişil enerjilerinin dengesizliği de batacak gözümüze! Cinsel kimliğimizi nasıl hayata geçirdiğimizi, bu konudaki klişelerle aramızın nasıl olduğunu, dengeyi kaçırdığımız noktaları fark edeceğiz.
- Yapamadığımız tercihlerin, atamadığımız adımların, alamadığımız kararların bizi korumadığını, bu şekilde olayların akışını durduramadığımızı, aksine "hiç bir şey yapmamanın" da kadersel bir tercih olduğunu ve istemediğimiz sonuçlara yol açabildiğini idrak edeceğiz!
- Doğrudan bize dokunmayan sorunlara göz yummanın, sonradan bizim de sorun yaşayacağımız durumlara yol açacağını, sessiz kalarak, göz yumarak güvende kalmanın mümkün olmadığını göreceğiz.
- Geçmişimizde var olan, haksızlığa uğramak, bastırılmak, mahrum bırakılmak, kurban edilmek gibi her tür "dengesiz güç kullanımı ile ezilme" deneyimi ve bunların bizde bıraktığı tortular, bazı fiziksel ya da duygusal deneyimler aracılığı ile ortaya dökülecek. Biz bu deneyimlerin etkilerini sağaltmak, kendimizi korumak, tercihlerimize sahip çıkmak, eziklik hissini sağlıklı bir birey bilincine çevirmek için fırsat bulacağız.
- Ezilme korkusu ile çevremize karşı aşırı dominant hatta saldırgan davranabildiğimizi ve bu nedenle hem başkalarına hem de kendimize zarar verdiğimizi fark etmemiz de mümkün!
Hayat, aşırılıkları dengelemenin yollarını daima bulur… Eğer biz aşırılıkları zamanında fark edip ortayı bulmanın bir yolunu oluşturmazsak, hayat önce yumuşak yumuşak sonra karşı konulmaz bir biçimde bu dengeyi dayatır!
Hayatın vakti boldur. Bize derslerini taa ki biz anlayana kadar çeşitli yollardan anlatır da anlatır. Zamanı dar olan biziz! Ve öğrenmeyi erteledikçe daha ağır, daha zor, daha kısa sürede, daha acılı dersler alırız.
Değişime aşırı direnç, sürekli savunmada olmak ve her türlü yüzleşmeyi reddetmek, abartılı adalet, yok sayma, görmezden gelme, inkar gibi edilgen uçlar ile abartılı güç kullanımı, ortamı kendi tercihlerine göre belirlerken diğerlerinin arzu ve çıkarlarını göz ardı etmek, uyumsuzluk, bencillik, zorbalık, saldırganlık gibi etkin uçlar, birbirlerini dengeyi bulana kadar zorlar. Ve ne korkunun, ne de korkutmanın ecele faydası yoktur.
O yüzden hayatımızı mahkum ettiğimiz uçlardan, bize tanıdık gelmese de yaşanması uzun vadede daha kolay olacak orta noktalara doğru gelmeye çalışalım… Dış dünyanın sınırlarımıza yönelik zorlamaları, bizi daha sert, daha uzlaşmasız olmaya da, daha kontrolsüz, daha güvensiz ve teslimiyetçi olmaya da itmesin…
Hayatımızda olmasını istediklerimizin sorumluluğunu almaktan korkmayalım! Ve amaların ardına sığınmayalım. Acele etmeyelim, ettirmeyelim, ama sürekli ertelemeye veya gerçeği eğip bükmeye de kalkmayalım…
Adaleti, dengeyi, uyumu, kabulleniş ile tercihlerine sahip çıkma arasındaki makul duruşu, başkalarına karşı görevlerimiz ile özel alanımız arasındaki ince çizgiyi, alıcılık ile vericilik arasındaki iyi tartan teraziyi, önce kendi içimizde bulalım ki, çevremize de dengeleyici, düzenleyici, güven veren, örnek olan bir etkimiz olsun…
Sevgi, barış, adalet ve huzur bizimle olsun.
Kaynak: junoastrology.com