Sosyal Düzlemde;
- "Nasıl Bir Düzen" istediğimize dair tercihlerimizi ortaya koymak için çok istekli olduğumuz bir süreç.
- Farklı görüşlerdeki toplumsal grupların – karşılıklı olarak – diğerine yönelik susturma, engelleme, ikna edemediğinin sesini kısma gayreti tavan yapabilir. İletişimin, uzlaşma arzusunun az, zorla da olsa ikna etme güdüsünün yüksek olduğu bir süreç yaşanmaktadır. Kasıtlı olarak yanlış veya eksik bilgi aktarımı ve gerçeği çarpıtan manipülatif söylemler de –her grup içinde görülebilir.
- Devlet düzeninde, yönetimsel ve hukuki yapıda, zamana yayılacak ama köklü bir değişim vizyonu, kendini ortaya koyacaktır.
- Devletin bekasına ve hatta devletin başına yönelik yıkıcı girişimler, düşmanca tehditler olduğu iddia edilebilir. İktidara karşı olduğu düşünülen her türlü girişimin şiddet kullanarak bastırılması, aşırı kontrollerin, olağanüstü güvenlik önlemlerin gerekli görülmesi mümkündür.
- Belirsizlik ve karmaşa ortamı nedeniyle, önceliklerimizi ve değerlerimizi temsil eden bir figürün ön plana çıkıp ortak çıkarlar adına hareket etmesi, düzeni sağlaması beklentisi artacaktır.
Bireysel Düzlemde ise;
- Varlığımızı koruma ve güvenceye alma güdümüzün, sahip olduklarımızı savunma arzumuzun yüksek olacağı, ancak neye karşı, ne için, ne şekilde mücadele edeceğimizi netleştirmekte zorlanacağımız bir dönem…
- Aslında "Bir çocuk gibi savunmasız" hissediyor ve henüz nasıl hayatta kalacağımızı kestiremediğimiz bir ortamda, el yordamıyla ilerlemeye çalışıyor olabiliriz!
- Etrafımızda olan bitenlerin, içine girdiğimiz toplulukların, iletişim halinde olduğumuz insan gruplarının fazlasıyla etkisi altında kalabilir, kendi düşünce ve algılarımızı diğerlerininkinden ayrıştırmakta, bireysel alanımızı korumakta zorlanabiliriz.
- Kendi önceliklerimizi dayatmak için manipülatif olmaya da, uyarıcı faktörler nedeniyle manipülasyon altında kalmaya da çok açığız.
- Birey olmak, bireysel kararlar almak, olaylara ve koşullara dair bağımsız bir algı ve tepki sistemi geliştirebilmek her zamankinden daha gerekli ama bir o kadar da güç olabilir.
- Çatışmacı ortamlarda kalabilir, taraf tutmaya zorlanabilir, iyi düşünmeden tepki verdiğimiz olaylar yaşayabiliriz.
- Belirsizlik ortamında adım atarken iyi ve güçlü hissedebilmek için, haklılık ve doğruluk inancımızı abartabilir, her davranışımızı makul gösterecek bahaneler bulabiliriz.
- Zarar görme, yalnız kalma, dışarıda veya etkisiz bırakılma kaygısı yüzünden olanlara tepki veremeyebilir, kişisel tercihlerimize sahip çıkamayabiliriz.
Kısacası çevremizden aldığımız yoğun uyaranlar altında fena halde tetikte ve savunmacı hissetmemiz, bir yandan çok kendinden emin ve duruma hakim görünmeye çalışırken, aslında ne istediğimizi ve ne yapmamız gerektiğini kestirmekte zorlanmamız mümkün.
Peki ne yapmalıyız?
Herkes bazen kendini kaybolmuş hisseder… Kaybolmak, hem ürkütücüdür hem de kendini bulmak için bulunmaz bir fırsattır.
Zira, kaybolduğunu fark etmek ve kendine itiraf etmek, aslında her şeyin yolunda gittiğini zannettiğimiz ama öyle olmadığına dair işaretleri göremediğimiz bir dönemin bitişine işaret eder.
Kaybolmak, eski tanımlara tutunmak yerine her şeyi yeniden tanımlamaya başlamak için, çevremizi ve kendi yapabilirliklerimizi yargısızca fark etmek ve keşfetmek için bize imkan verir…
Eğer ne yapacağımızı bilmediğimiz bir durumda kaldıysak, alıştığımız yöntemlerle "güçlü görünmeye çalışmak" veya "bir çocuk gibi tam anlamıyla teslim olmak" yerine, her şeyi sıfırdan değerlendirmeye açık, ön yargısız, tetikte ama kaygı ile kirlenmemiş bir zihinle hareket etmek, en iyi stratejidir!
Kontrol arzusunun ve korkunun fazlası bizi bloke eder! Biraz korku, dikkatimizi arttırırken, fazlası bizi esnek, yaratıcı, hayatta kalmak için yeterince atik tetik ve uyumlu olmaktan uzak düşürür.
Kontrol edemediğimiz durumlarda, bize kalan sadece kendimizin farkında olmaktır. Uyanık, hızlı, çevik, ve tıpkı her şeyi yeniden öğrenmeye ve özgün tepkiler vermeye çalışan bir çocuk gibi doğal bir şekilde yaratıcı olmak için, kendimizin farkında olmamız, kendimizi akış içinde aktif ve fonksiyonel kılmamız yeterlidir.
Bu süreçte kendimize şu soruları sormamız yerinde olabilir;
- Beni endişelendiren ne? Kendimi neye karşı korumak istiyorum?
- Yeni bir başlangıç yapmaktan, bilmediğim bir dünyaya ya da alana adım atmaktan, alışkanlıklarımın dışında davranmaktan neden bu kadar korkuyorum?
- Ben güvende hissetmek için her şeyin benim istediğim gibi gitmesine, herkesin benim umduğum gibi davranmasına ya da sürekli birinin bana ne olacağını ve ne yapmam gerektiğini söylemesine mi ihtiyaç duyuyorum?
- Beni güçlü kıldığını ve güvende tuttuğunu düşündüğüm nesneler, tanımlar, bağlantılar eğer ayakta kalmama, yola devam etmeme, önümü görmeme yetmiyorsa neden onlara saplanıp kalıyorum?
- Güvenmeye çalıştığım otorite figürlerinin de hata yaptığını fark ediyorsam, neden onlara tutunmakta ısrar ediyorum? Ya da onların – mesela anne baba prototiplerinin – yöntemlerini taklit ve tekrar ederek hayatımı sürdürmeye çalışıyorum?
- Nasıl tepki vereceğimi bilemediğim için gözlemek, anlamak ve yeni bir tutum geliştirmek yerine, aşırı tepki mi veriyorum?
- Kabul etmem, görmem, idrak etmem, baş etmem gerekenler beni ürküttüğü için, alıştıklarımı yapmakta ısrar ediyor, risk almayayım ya da değerli olanları koruyayım derken, aslında çok daha hayati şeyleri tehlikeye mi atıyorum?
- Bağımsız fikirler geliştirmekten, olanın adını koyup özgür seçimler yapmaktan neden korkuyorum?
- Belirsizliği aşmak için, geçmişe ve alışkanlıklara yaslanmak yerine, yeni olasılıkları ve içimdeki yeterince gelişmemiş becerileri bulmaya çalışsam, ne kaybederim?
- Hayatı başka bir gözle değerlendirmek ve kendimi keşfetmek, yani yaşamaya cesaret etmek için ne bekliyorum?
Çocukları güçlü ve güzel kılan, naif olmalarıdır… Naiflik, aptallık değil önyargısızlık ve yeni olanı kucaklamaya hazır olmaktır! Amaçlarımıza hizmet etmeyen güven unsurlarına tutunmak yerine, özgür, özgün, denemeye ve keşfetmeye açık, cesur ve umutlu olmak, bir çocuk gibi naif ama büyümeye hazır olmaktır!
Ve hayat bize her gün yeniden doğup, her şeye yeni bir cesaretle başlamak için kapılar açar… Bize kalan sadece içimizdeki -var olan her şeyin içindeki yol gösteren ruh ile birlikte hareket etmektir.
Kaynak: junoastrology.com