"Peki yazar burada ne demek istiyor?" derseniz; İnsanın tutumları karakterine, karakteri ise kaderine dönüşür. Tutumlarımızı değiştirmeye cesaret etmek, kaderimizi de değiştirir... Ama biz buna bir türlü inanamayız.
İnsanın baktığı yerden kader, başına gelenlerdir; ne işte çalıştığı, nasıl bir ilişkisi olduğu, karşısına nasıl insanlar çıktığı, nasıl çevrelerde yaşadığı… Adına ne derseniz deyin; Allah, Yaratan, Ulu Manitu, Evrensel Sistem, tüm varlığı ayakta tutan ve besleyen bir enerji merkezi vardır. Bu merkezin baktığı yerden kader, bir insanın alması gereken öğretilerdir.
İnsan ne yaparsa yapsın, alacağı ders programı bellidir. Biz tutumlarımızla, eğilimlerimizle, bazı seçimler yapar, bu seçimlerin oluşturduğu sahnede almamız gereken derslere çalışırız. Tutum değişince, seçimler ve sahneler değişir.
"Hep ders, ders, ders! Öğrenmekten bir hal oldum… Yetmedi mi çektiğim?" deriz. Ama onca yaşadıklarımıza rağmen bir tutum değişikliğine gidemediğimizi, bir alışkanlığı kıramadığımızı, bir konuda farklı bir adım atmaya cesaret edemediğimizi, yani kader kader diye şikayet ettiğimiz oyun alanındaki hareketlerimizde bir değişiklik yapmaya çalışmadığımızı asla görmeyiz!
Merkez zeminleri korumakla ilgilenmez… Zemin delisi olan biziz. Merkez bize ayakta durmayı öğretmekle ilgilidir! Hangi zeminde olursa olsun ayakta olduğumuz ve öğrenmeye devam ettiğimiz sürece biz evrene göre iyi yoldayız.
İşte şimdi yaşanan Pluto – Jüpiter açısı bize zemin değişimine uyum sağlamak için nelere dikkat etmemiz gerektiğini göstermektedir.
Pluto’nun Oğlak’taki yolculuğu, insanın yüzyıllardır yaptığı seçimleriyle, kendi manevi yolunu tıkar hale getirmiş olduğu tüm sistemleri, zeminleri, yolları dönüştürmek amacını taşımaktadır. Ama bu değişim, bir sabah kalkıp her yeri düzelmiş bulacağımız anlamına gelmez.
Pluto işini yaparken bizi değişmek zorunda bırakır. Nesiller boyu kurulmuş olan sistemler, biz tutum ve karakter değişikliğine gitmediğimiz sürece yıkılmaz. Ve insan çok ama çok zorlanmadıkça rahatını bozmaz. İnsan hep dünya düzelsin, kendi tutumları aynı kalsın ister. Ancak dünyayı bu haliyle ayakta tutmak, ya da böyle bir zeminde alıştığımız gibi ayakta durmak çok ama çok zorlayıcı olduğunda biz adımlarımızı değiştiririz. O zaman dünya da değişir.
Jüpiter açılım ve gelişimi temsil eder. Başak’ta olduğunda, pek de umursamaz değildir! Bizi titiz, özenli, sorumluluk sahibi ve başkalarına karşı görevlerimiz konusunda duyarlı olmak konusunda gelişmeye teşvik eder.
Şimdi her birimiz için, dünyada görmek istediğimiz değişimi kendi hayatımızda gerçekleştirmek adına neler yapmamız gerektiğini fark etme ve bunu uygulama zamanı!
Kendimize şu soruları soralım;
- Faydalı, üretken, tok gözlü, şükretmeyi bilen, üzerine düşenleri hakkıyla yapan, kendim kadar başkalarının da iyiliğini düşünen ve buna göre davranan biri miyim?
- Beni böyle davranmaktan alıkoyan nedir?
- Neden olması gerektiğini düşündüğüm şeyleri yapmak için önce etrafımın değişmesini talep ediyorum?
- Güçlü olmak benim için ne ifade ediyor? Gücü başkalarından üstün olmak ve onlara kim olduğumu göstermek olarak mı algılıyorum? Birileri benim üzerime çıktığında neden bu kadar kötü hissediyorum? Gücün ezilmemek olduğundan ve beni ezenlerin gerçekten güçlü olduklarından emin miyim? Güç tanımım hakkında bir daha düşünmeli miyim?
- İnsan önce zaman içinde güçlenmek, sonra da zaman içinde gücünü yitirmek için tasarlanmış bir sisteme sahip ise, neden hep güçlü olmak için uğraşıyorum? Neden gücümdeki değişime rağmen, bir şekilde işlevli kalmaya yani olduğum halde ayakta ve işe yarar olmaya odaklanmıyorum?
- Kendi içimde sağlam ve dirayetli miyim? Başıma ne gelirse gelsin, yola özsaygımı yitirmeden devam edecek içgüce sahip miyim?
- Etrafımda hata bulmaya bayılıyor ama kendi hatalarımı görmekten kaçınıyor muyum? Neden birilerinin ya da kendimin hata yapmasından bu kadar ürküyorum? Önemli olan mükemmellik mi, yoksa düzelmek ve düzeltmek için çaba göstermek mi?
- Farklılıklara karşı neden tolerans gösteremiyorum? Farklı olanlar beni korkutuyor mu? Onları dışlarsam daha güvende olacağımı mı zannediyorum? Dışlanma ve düşmanca davranılmak, farkı olanlarda da kendini savunma ve düşmanlık arzusu yaratmıyor mu? Farklı olanların birbirlerine cephe alması, bitmeyen bir çatışma döngüsü oluşturmuyor mu? O zaman kendime hak gördüğüm bir tutumu karşımdakinde gördüğümde neden garipsiyorum?
- Küçük ya da büyük her türlü bireysel ve sosyal çatışmanın altında ihmal edilmiş, bastırılmış, zamanında çözümlenmemiş ve hala çözüme yönelik ele alınmayan kaygılar yok mu? Karşımdakinin ayakkabılarını giymiş olsam ben de onun gibi davranır mıyım?
- Benim dünya görüşüm farklı da olsa, bu görüşü savunurken kullandığım tutumlar ve söylemler, saygı duymadığım ve onaylamadığım insanların tutum ve söylemlerine benziyor mu? Acaba değişmesi gereken şey farklılıklar değil de farklılığı uçuruma ve çatışmaya dönüştüren bu tutumlar mı?
- Sorumluluk almaktan ne anlıyorum? Ben sorumluluklarımın çerçevesini nasıl belirliyorum? Başkalarının benden beklediklerini, sevilmek, güvende olmak, güçlü olmak, eleştirilmemek gibi bencil nedenlerle mi yerine getiriyorum? Fedakarlığımın arkasında onay ya da güç elde etme arzusu mu var?
- Sorumluluk alanımı, bana göre gerekli, yeterli, anlamlı olan değerlere göre şekillendirme cesaretine sahip miyim? Bunun için çaba gösteriyor muyum? Sorumluluktan kaçmak kadar abartılı sorumluluk almak da hem kendime hem de çevreme zarar verici olmuyor mu?
- Değişime engel olmaya çalışırken, gelişmeye de engel oluyor muyum? Beni korkularımın ve kaygılarımın yönetmesine izin verdiğim için, hayatın önümde yeni yollar açmasına engel oluyor muyum?
- Bu güne kadar yapamam dediğim şeyleri – özsaygımdan ve değerlerimden ödün vermemek kaydıyla – yapmayı denesem ve diyelim ki hemen başaramasam ya da bunun zaman alacağını görsem, ne olur? Ölür müyüm?
Bu açının bize mesajı görmek istediğimiz değişimi kendimizde yapmaya cesaret etmektir! Kaybedeceğimiz şeyler, zaten kaybetmekte olduklarımızın yanında hiç bir şey. Ama kazanacağımız şey hayatımızın anlamıdır.
junoastrology.com