
Aslında hep birlikte yazar olarak maceramız bundan yıllarca önce, yine aynı arkadaşımızın önderliğinde oluşturduğumuz "İstanbul’dan Kapadokya’ya" adlı kitapla başlamıştı. 2009 yılında yayınlanan ve baskısı tükenen bu kitabı biz bir tercüman rehberin gezdiği gibi kaleme almıştık ve bu, bir ilk olmuştu. Zira o zaman kadar rehber kitaplar çoğunlukla tarihçi, arkeolog veya gazeteciler tarafından yazılmıştı ve tercüman rehberlerin yazdığı kitaplar pek azdı. İşte o ortak çalışmaya "Ayasofya Müzesi", "Kapadokya Mutfağı", "Kapadokya Şarapçılığı" ve "Göreme Açık Hava Müzesi" başlıklarında dört makale ile katkıda bulunmuştum.
Son yayınlanan kitabımızda İzmir’den yola çıktık ve yolumuzu biraz da uzatarak Antalya’ya vardık. Bu arada kitapta tabii ki pek çok antik kent ziyaret ettik ve onları aynen yıllarca yaptığımız gibi konuklarımıza anlattık. Yalnızca bununla kalmadık, sanki otobüste, arkamızda kocaman bir grupla yol alıyormuş gibi, uzun yolun sıkıcılığını gidermek için her zaman yaptığımız gibi çeşitli konularda da 'seminercikler' verdik.

"Çok Eskiden Ege’de Zeytinyağı"
Kitaptaki tüm yazılardan söz etmek istiyorum ama küçük köşemde hepsinden bahsetmem mümkün değil. Bu satırları okuyanların büyük bir emekle hazırlanan bu değerli kitabı okumasını diliyorum. Bu arada kendi yazılarım konusunda biraz kelam etmek niyetindeyim. Yukarıda da yazdım ya, bu ortak çalışmaya sevgili editörümüze yakın bir katkı vermiş olmanın gururunu yaşıyorum. Dedim ya dört yazıyla katıldım, bunların ilki "Çok Eskiden Ege’de Zeytinyağı" kültürü başlıklı yazı. ‘Çok eskiden’ dememin nedeni aslında ‘antik’ sözcüğünü kullanmak istemememden kaynaklanıyor. Zira dilimize adeta pelesenk olmuş antik sözcüğünü herkes, yerli yersiz kullanmakta bir sakınca görmüyor ve tarihe ilişkin her şey antik oluveriyor. Sözcük aslında zaten eski anlamında kullanılıyor ki, bunun Osmanlıca'daki karşılığı 'Atik' kelimesi. Örneğin İstanbul’da adı 'Atik' ile başlayan pek çok tarihsel mekan bulunuyor. Atik Valide Camii, Atikali, Atik Sinan gibi... O kişiler gerçekten atik mi değil mi bilmeyiz ancak isimlerin eski anlamına geldikleri bir gerçek.
Kitaptaki ilk yazım tarihte zeytin kültürünü anlatıyor. Bu yazıda, zeytin yağının geçmişte, günümüzün petrolüne eşdeğer olduğunu ve antik dünya ekonomisine yön veren ürünlerden biri olduğunu anlattım. Eski dönem Anadolu’sunun en önemli zeytin kentlerinden bahsettim. Bu kentlerin pek çoğu Kuzey ve Güney Ege Bölgesi’nde, bir bölümü de günümüzde Adana, Mersin ve Tarsus arasındaki coğrafyaya tekabül eden Kilikya Bölgesi'nde bulunuyor. Yani o bölgeye son yıllarda ekilen zeytin ağaçları aslında eski bir kültürün devamı...
Bir diğer yazıda şarap ve tiyatro tanrısı Dionysos’un kenti Nysa’dan söz ettim. Nysa, Büyük Menderes Irmağı Havzası'nda, Aydın’ın Sultanhisar kasabası yakınlarında bir antik kent. MS 2. yüzyıla tarihlenen çok güzel bir tiyatroya sahip bu kent aynı zamanda Yunan mitolojisinde Dionysos’un bebek olarak getirilip periler tarafından büyütüldüğü yer olarak biliniyor. Nysa, mutlaka görülmesi gereken olağanüstü güzellikte bir antik kent.
Kitaba dört makale ile katkıda bulunduğumu söylemiştim. Biri Ege ve Akdeniz mutfağı hakkında. Sonuncusu ise Likya bölgesinin yalnız ve güzel, bir o kadar da soylu kenti Arykanda hakkında. Toroslar'ın Akdeniz’e uzandığı bölgede, dağlar arasına sıkışmış bu kent de yine görülmesi gereken az bilinen kentler arasında.
Bu kitabı yazan rehberlerin hiç biri edebiyatçı değil. Hepimiz genellikle tur programlarınıın sıkışıklığı nedeniyle en çok bilgiyi en kısa sürede vermek zorunda olan tercüman rehberleriz ve bu ülkenin geçmişindeki tüm uygarlıklara aşık, onları bu halkın gerçek ataları olarak benimsemiş kişileriz. Kitabımızda da bu aşkı ve bilgiyi okuyucuyla paylaşmak ve pek çok bilgi vermek istedik. Umarım siz de beğenirsiniz.