› 
 › 
@Pudra özel haberidir, izinsiz kullanılamaz. 07.04.2014

Sinan Akyüz: “Kadınlar yalnız, erkekler ise düşüp kalkmakla meşgul”

Yeni kitabı “Piruze ve Oğulları”nı okuyucu ile buluşturan Sinan Akyüz, kitapta bir kadının 21 yıl ayrı kaldığı üç oğluna kavuşma mücadelesini anlatırken, kadın erkek ilişkilerine dair güçlü tespitlerde bulunuyor.

Sinan Akyüz, yeni kitabı “Piruze ve Oğulları” ile okuyucu karşısında. Genç bir kadın olan Piruze’nin ayakları üzerinde duruşunun ve 21 yıl ayrı kaldığı üç oğluna kavuşma mücadelesinin anlatıldığı kitapta okuyucu “babaların günahlarını evlatları çeker” sözünün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlıyor. Bu kitaptan yola çıkarak Sinan Akyüz’e kadınlar ve erkeklerin aile hayatına, ilişkilere ve aşka bakışını sorduk. İşte Sinan Akyüz’ün Pudra.com’a verdiği yanıtlar…

Sinan Akyüz: “Kadınlar yalnız, erkekler ise düşüp kalkmakla meşgul”
Sinan Akyüz

Yeni romanınız “Piruze ve Oğulları”ndan biraz bahseder misiniz?

Yeni romanım, daha önce yazdığım “Piruze/Şam’da Bir Türk Gelin” adlı kitabımın devamı mahiyetindedir. Doğrusunu söylemek gerekirse, Piruze okurlarının yoğun baskısı sonucu bu kitabı yazmaya karar verdim. Hatta bir okurum bana şöyle bir mail atmıştı: “Piruze’nin devamını yazmazsanız size hakkımızı helal etmiyorum.” Evet, Piruze ve Oğulları okurla helalleşme kitabımdır.

Yani okurun gönlünü mü yaptınız?
Hem öyle hem de Piruze’ye dair yazacak çok şey vardı. İlk kitap öyle bir yerde bitti ki, bu bitiş deyim yerindeyse okurun damağında bir tat bıraktı. Ve o günden sonra Piruze okurları bana sürekli soru sordular, o sorularına cevaplar istediler. Piruze ve Oğulları o soruların cevap bulduğu bir kitaptır. Okurlar bu kitapta, genç bir kadın olan Piruze’nin ayakları üzerinde duruşunun hikâyesini, genç bir kadının 21 yıl ayrı kaldığı üç oğluna kavuşma savaşını ve “babaların günahlarını evlatları çeker” sözünün ne kadar doğru olduğunu okuyup görecekler.

Babaların günahlarını evlatları mı çeker gerçekten? Annelerin günahları yok mu?

Evet, babaların günahlarını evlatları çekiyor. Çünkü yuvayı yıkan genelde erkek oluyor. Bu erkekler ya kumar düşkünü oluyor ya kuma düşkünü oluyor ya da içki düşkünü oluyorlar. Kadınların birçoğu ise bunu sineye çekiyor. Yani katlanmaya çalışıyorlar. Peki, kimin için katlanıyorlar? Evlatları için. Bugün her kadın bilir ki, “çocuk onu doğuran ananındır.” Kadınlar bedeninden çıkan yavrularına ihanet etmez. Çünkü analık böyle bir duygudur. Babalar analar gibi değillerdir.

Neden babalar anneler gibi değil?


Çünkü erkekler, bu dünyanın nimetleri arasında en çok seksi önemserler. Sekse sarılan, cinsel arzunun kavurucu ateşine çomak sokan, seks evrenine her daim anahtar deliğinden bakmak isteyen sefil erkekler, kendileri için seksin son sığınak olduğuna inanırlar.

Erkekler için cinsellik bu kadar mı önemli?

Evet. Bence erkeklerin bu düşüncesi batıl bir inançtan gelmese de içlerindeki davarlık dürtüsünden gelmektedir. Ayrıca şu gerçeği de yine unutmayın ki; her erkek biraz davardır. İnsanlık tarih boyunca da o davarlık yapılarının üstüne, ne yazık ki uygun bir örtüyü bulup serememişlerdir. Bu yüzden de davar bir erkeğin seks tutkusu, şeytanın gözündeki bir arpacık gibidir. Çünkü erkekler kendileri ile ilgili şu gerçeği çok iyi biliyor ki; uyarılmış bir penis, sahibinin efendisidir.

Piruze ve Oğulları’nda da kadınların yaşamı çok sık ele alınmış. Ortadoğu coğrafyasında kadın olmak bu kadar mı zor?

Bence öyle. Arap kadınlarının giydiği iç çamaşırlarını çoğu Avrupalı kadın giymeye cesaret edemez. Bu seksi çamaşırları giyip erkeklerine en değerli mücevherlerini göstermek zorundalar. Erkeklere bu değerli mücevherlerini göstermezseler, onlar da gidip değerli şeylerini sergileyen başka kadınları buluyorlar. Unutmayın ki, Ortadoğu’da şeriat kuralları erkeklere dört kadınla evlenme hakkını tanıyor.

Yeni romanınızda kadın-erkek ilişkilerine de çok yer vermişsiniz. Özel bir nedeni var mı?


Doğru, kadın-erkek ilişkilerine sıkça yer verdim çünkü bu devrin adı “yalnızlık yüzyılı”. Kadınlar yalnız, erkekler ise fahişeler gibi düşüp kalkmakla meşgul. Kadınlar, ‘adam gibi adam’ bulamamaktan şikâyetçi, erkekler ise ‘skor yapma’ derdinde. Hal böyle olunca, ben de toplumu gözlemleyen bir yazar olarak her iki cinse de mesajlar vermek istedim. Mesajın özeti de şu: “Aynı gemideyiz. Ama gemi su alıp batıyor. Yalnızlığımızda boğulup gidiyoruz.”

Yani günümüzde aşk bitti mi diyorsunuz?

Kadınlar ve erkekler yüzyıllardır yapışık ikizler gibi ele ele, diz dize yaşamalarına rağmen iki bilinmeyenli bir denklem sanki. Her iki tarafın da ne yazık ki kendilerine ait kör noktaları var. Kadın asırlardır erkeklerden yana dem vurdu, erkekler ise kadına gem. Böylece gemi azıya alan kadın duygularına kapılıp delice âşık oldu. Erkekler de ellerinden geldikçe bu aşka karşılık vermeye çalıştı. Ama günümüzde artık böyle bir şey kalmadı. Çünkü bilinmezliğin keşfi ilişkilerimizde tersine işliyor. Aşk, bilinmez bir coğrafyayı keşfetmeye benzemiyor. Yabancı toprakları keşfetmek insana mutluluk verirken, âşık olduğun insanı tanımak evli erkeğe öyle pek de bir mutluluk getirmiyor artık. Ve o gün mutsuz olduğuna iyice kanaat getirince, can havliyle evden kaçıp kendini dışarı atıyor erkek.

Ve böylece aşkın şekli değişti, öyle mi?

Aslında aşk zamanla değişmez, değişen sadece âşıklardır. Ama bana göre bir gerçek var ki, o da şu: Hiçbirimizin aşk lisansı yeterli değil. Aşkı tanımlamak için kullandığımız lisans sınırlı düzeyde. Aşk, çoğunlukla ifade ettiklerimizden çok daha fazla karmaşık bana göre. İfade edebildiklerimiz ise tamamen saçmalık. Tıpkı, aşkın gözü kördür sözü gibi. O zaman herkese şu soruyu soruyorum: Aşkın mı gözü kör, yoksa âşığın mı?

Peki, son yıllarda bu yüzden mi boşanmaların sayısında artış oldu?

Bence öyle. Özellikle kadınların yanıldığı bir nokta da şu oldu: ‘Kadın, evliliği, sonun başlangıcı olarak görürken; erkek, evliliği, başın sonu olarak gördü.’ Dedim ya, artık kadınların erkeksileştiği, erkeklerin de kadınsılaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin!

Romanınıza geri dönersek… Hikâyeniz gerçek bir hayattan alıntı. Piruze, kitaplarınızı okudu mu?

İki kitabı da gözü yaşlı bir şekilde okuduğunu biliyorum. Onun için gerçekten de hiç kolay bir şey değildi. Özellikle oğullarına kavuştuktan sonra hislerini dindirdi artık. Şimdi bir kuş gibi tekrar özgürlüğüne kanat çırpıyor.

Oğulları bunca yaşananlara nasıl bir tepki verdi?

Büyük oğlu Amer’in babası Wassim’e söylediği bir söz var. Bu söz beni çok etkilemişti. Aynen şöyle diyordu: “Hiçbir erkek iki kadını aynı anda sevemez baba. Ya birinden nefret edip öbürünü seversin ya da birine bağlanıp öbürünü hor görürsün. Akılsız bir erkek, evlatlarına üzüntü, karısına da acı çektirirmiş. Meğerse sen bizim hüzünlü yıllarımızın sebebi, annemin de acısı olmuşsun.” Allah’a şükür ki, artık 3 oğlanın da anneleri gibi acıları dindi. Şimdi onlar da Piruze gibi mutlu bir hayat sürüyorlar.

Ya baba?

Zalimler felah bulmazmış. O da kötülüklerinin bedelini bir şekilde ödedi.

Peki son soru, yeni kitabın konusu belli mi?

Belli. Uzun yıllardır üzerinde çalıştığım bir hikâye. Yine gerçek bir yaşama dayanıyor. Ama bu sefer ki hikâye bir kadının değil, neredeyse bütün kadınların ortak hikâyesi. Şimdilik bu kadarını söyleyebilirim. Önümüzdeki sene şubat ayı gibi yeni kitabı çıkarmayı düşünüyorum.

Piruze ve Oğulları
Sinan Akyüz
Alfa Yayıncılık
Fiyatı: 19 TL


POPÜLER GALERİLER
gelinlik modelleri pudra
mac mbfwi pioneering designersi 10
lenzing ecovero mehtap elaidi mbfwi 01
korean beauty kore guzellik sirlari
new york fashion week 26
paris fashion week pudra 12
mac mbfwi pioneering designersi 10
oleg cassini collection 2117 2
EN YENİLER