Bir türlü verilemeyen kilolarla gaza gelmiş 3 kız Belgrad ormanının yolunu tuttuk. Ve hikaye burada başladı…
Belgrad ormanındaki yürüyüşümüze başladık, parkurun 7 km olduğunu bilmeden! Her km’de biraz daha rahat nefes almak, "az kaldı, bitti bitti" diyerek km saydığımız bir maraton oldu yürüyüş…
Yürüyüşümüzü tamamlayıp, artık güzel bir kahvaltıyı hak ettiğimizi düşünerek yola koyulduk. İlginç bir şekilde burnuma ‘Mıhlama’ kokusu geldi. Tabii arkadaşlarıma bunu söyleyemedim. Sen kalk 7 km yürü, sonra da sırf tereyağından ibaret o nefis şeyi yemek iste…
Haydi "Bebek’e kahvaltıya" dedikten sonra, ‘’Hep aynı yer, aynı mekan. Hadi bir farklılık yapalım’’ dedik ve rotayı Sarıyer’e çevirdik. Sarıyer’i geçtikten sonra Garipçe Köyü tabelasını gördüm, hiç yabancı değildi ama yok yok gitmemiştim daha önce. Ne kaybederiz en azından köy havası alırız, açlıktan da ölmeyiz diyerek girdik bir yola… Zaman geçiyor, devam ediyoruz. Her yer yeşil, köy evleri, inekler, atlar, koyunlar, karşısı dağ… İşte o an dedim ki "doğru yoldayız".
Burası İstanbul olamazdı. Şehrin trafiğinden, kalabalığından kopmuştuk adeta ve sonunda sora sora kendimizi Aydın'ın Yeri'nde bulduk. Karşımda yine o nefis manzara, kulağımda dalga sesleri… Önümde tanınmaktan yorulmuş, kafasını dinlemek için sevgilisini alıp gelen birkaç oyuncu… Yani çok önceden keşfedilmiş 420 kişilik nüfusa sahip bu balıkçı köyü.
Garipçe köyü bir camii, bir kıraathane, üç restaurant, bir bakkal ve bir de şu an yapımına başlanan ana okulundan ibaret. Garipçe’nin tadını çıkarmaya devam ederken, gözüm dağın yamacında bir eve ilişiyor. Kim acaba bu evin sahibi derken, ‘Erdal Özyağcılar’ın olduğunu öğreniyorum. İnsanın ömrünü uzatacak, günden güne huzur, mutluluk, sağlık katacak en güzel yerlerden biri burası.
Ve işte menü geliyor. Bir de ne göreyim: Mıhlama. Mıhlamanın yanı sıra yöresel peynirlerden menemene, omlet çeşitlerinden bahçe dometesine kadar mükellef bir kahvaltı için her şey vardı.
İşte bir pazar günü çok sıradan başlayıp, yeni bir yer keşfederek ve İstanbul'un el değmemiş güzelliklerinin tadını çıkararak bitti. Bilmem farkında mısınız, hayatı farklılaştırmak bizim elimizde. Siz de bunu yapın, hayatta keyif aldığınız her şeyi yaşayın, anınızın değerini bilin, tadını çıkarın. Herkesin, her şeyin size bir değer katabileceğine inanın ve böyle yaşayın. Haydi durmayın, Garipçe'den başlayın.
Umarım siz de benim kadar keyif alır, huzur bulursunuz. Ben yolculuklarıma kaldığım yerden devam ederken karşılaşmak dileğiyle...
Sedef Özlü
Garipçe, Boğaz sahili şeridinde ve Rumelikavağı ile Rumelifeneri köyü arasında kalan bir köydür. Köy ilçe merkezine 11, Taksim'e 31 ve Eminönüne 34 km uzaklıktadır.