Dali’nin resimlerini görüp de etkilenmeyenimiz yoktur herhalde. Her resmi, her insanda değişik duygular uyandırır. Resmin bütünüyle veya bir ayrıntısıyla özdeş hissedersiniz kendinizi ya da bir huzursuzluk, rahatsızlık hissi uyandırır sizde… Nereye bakacağınızı bilemezsiniz, hangi imgenin neyi ifade ettiğini düşünür durursunuz.
Dali’nin resimleriyle tanıştığım ilk gençlik yıllarımı hatırlıyorum. 18- 19 yaşlarındaydım. Reprodüksiyonlar o zamanlarda bu kadar yaygın değildi. Belli başlı büyük kitapçılarda sayılı miktarda olurdu.
Siyah zemin üzerine kübik bir biçimde çizilmiş yukarda çarmıha gerili İsa ile ona şefkat, hüzün ve hayranlıkla aşağıdan bakan bir kadın… Çizgiler keskin… Sanki fotoğraf gibi...
Çarmıha Gerilme (Corpus Hypercubicus), 1954
Bir diğerinde uzun bacaklar üzerinde şaha kalkmış bir at, arkada yine uzun bacaklı birkaç fil, fillerden birinin üzerinde şehvetli çıplak bir kadın, bir diğerinde bir kule ve en önde elinde bir haçla bu konvoyu durdurmaya çalışan çıplak bir adam… Rüyadan fırlamışçasına etkileyici…
“Hangi yaratıcılık, hangi düş gücü bu resimleri yaptıran” diye sormuştum kendi kendime. Ve Dali, bugüne kadar “çılgın” olarak gördüğüm, uzaktan izlediğim bir sanatçı oldu benim için.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’daydım ve Dali ile daha yakından tanışma fırsatı yakaladım. Tophane-i Amire’deki Dali sergisine (23 Aralık 2011- 26 Şubat 2012) gitmeye karar verdim. Dali’nin ilk İstanbul sergisini ziyaret etme imkanı bulamadığım için bu seferki sergiyi kaçıramazdım.
Aziz Antonius’un Baştan Çıkarılışı, 1946
Sergide 121 eser yer alıyor. Eserler, Sürrealizmin İzleri, İlahi Komedya ve Gala ile Akşam Yemeği adlı 3 ayrı başlıkta toplanmış.
Sizlerle neyi gördüğümden daha çok, Dali hakkında neler öğrendiğimi ve gördüklerimin bana neler hissettirdiğini paylaşmak istiyorum.
"Dali asla deli değildir"
Rehber eşliğinde “Sürrealizmin İzleri”nden başladım sergiyi dolaşmaya. Bu bölüm 1971 tarihinde Paris’te yapılmış 9 adet renkli basım litografiden oluşuyor. En başta hayatının vazgeçilmez aşkı ve kadını Gala ile tanıştım. Resimlerinde hep gördüğüm kadın yüzünün karısı Gala’ya ait olduğunu öğrenmek ilginçti. Hayal gücü bu kadar engin bir adamın hayatını (sadece) bir kadınla geçirdiğini öğrenmek sanki yaratıcılığıyla tezat gibi geldi bana. Ama bir kadın olarak da Dali’nin karısının kendisine bu kadar ilham verecek bir zenginlikte olduğunu görmek de memnun etti beni.
Hele ilk buluşmaları… Tam Dali’ye özgü… Buluştukları gün Dali, Gala'nın yanına çılgın bir biçimde gitmiş. Koltuk altlarını traş ederek maviye boyamış, gömleğini göğüs uçları ile göbek deliğini açıkta kalacak şekilde kesmiş, üzerine keçi pisliği ve balık tutkalı sürmüş, kulağına da kırmızı bir sardunya çiçeği takmıştı. Böyle bir adam için ilk akla gelen onun deli olduğu değil mi? Ama o “Bir deliyle aramdaki tek fark benim deli olmayışımdır" diyor.
Sergide öğrendiğim şeylerden biri de, Dali’nin gerçeküstücülük akımının resimdeki en önemli temsilcisi olmasıydı. Sanatta gerçeküstücülüğün Karl Marks’ın felsefesinden ve Sigmund Freud’un bilinçaltına yönelik yaklaşımından etkilendiğini ve dadaizmin bir uzantısı olduğunu öğrendim.
Resimlerde sıklıkla kullanılan kelebek, yumurta, koltuk değneği gibi bazı imgelerin gerçeküstücülük akımı kapsamında anlamlar ifade ettiğini, bir kısmının da Dali için özel anlamlar taşıdığını öğrenmek de ilginçti.
Koltuk değnekleri… İnsanın doğumundan itibaren ölünceye kadar birilerinin bakımına ve desteğine (bebekken anne-baba, yetişkinlikte sevgili (eş)- arkadaş, yaşlılıkta çocuklar-dostlar) ihtiyaç duymasını simgelemesinden etkilendim. Bana destek olanları ve benim destek verdiklerimi, hayatta değişen rollerimizi düşündüm. Hayatı ve akışı düşündüm. Bazen güçlü olmak için çaba harcadığımı, ama bunun sadece bir akış ve hayatın kendisi olduğunu…
Serginin ikinci başlığı olan Dante ve “İlahi Komedya” ile lise yıllarıma döndüm. İlahi Komedya ile ilgili bir edebiyat ödevi hazırladığımı hatırladım. Ama uzaklardan tek çağrışım yapan şey, Dante’nin Beatrice’ye duyduğu o çok güçlü aşktı. Dali’nin resimleriyle, sırasıyla Cehennem, Araf ve Cennette tekrar dolaştım.
1950’li yılların başlarında o dönemin İtalyan hükümeti, Dante’nin 700. doğum günü şerefine Dali’den İlahi Komedya’yı resimlemesini istemiş. Dali de bu istek üzerine 100 sulu boya resim yapmış. Dali Dante’yi kırmızı kıyafetle, ona bu yolculukta eşlik eden, ama bir pagan olduğu için cennete giremeyen Virgil’i de mavi kıyafetle betimlemiş. Resimleri gördükten sonra İlahi Komedya'yı tekrar okumak için bir istek uyandı içimde.
Cerberus
Son kısım olan “Gala ile Akşam Yemeği” 1971 yılında resmedilen 12 adet renkli litografiden oluşuyor. Dali, çocukluğundan beri aşçı olmak istemiş ve bu hayalini 68 yaşında yaptığı bu eserlerle gerçekleştirmiş. Ünlü restoranların ve aşçılarının tariflerinden faydalanarak sürrealist gastro-estetik hikâyeleri bir araya getirmiş. Dali, bu çalışmalarında sanatçıyı yemek parası olmadığı için aç kalan birisi olarak değil, tutkularıyla yanıp tutuşan, sanatı, aynı yemek yer gibi hazla, abartıyla ve gösterişle sindiren bir kimse olarak betimlemiş. Kendi ifadesiyle, “Gala ile Akşam Yemeği tamamen haz almaya adanmıştır ve diyet reçeteleri içermez."
Dali ile bir saatten fazla süren bir yolculuk yaptım. Keyif aldım. Daliye, eserlerine ve yaşadığı döneme ilişkin pek çok şey öğrendim. Eserlerindeki imgelerin anlamlarıyla tanışmak da ilginçti. Ancak şimdi soruyorum kendi kendime, acaba Dali’nin eserlerine artık algılamak istediğim gibi değil de onun imgelerinin anlamlarıyla mı bakacağım diye, acaba Dali’yi uzaktan izlemek onu daha esrarengiz mi kılyor diye…
Bu sanatçıyı siz de benim gibi renkli ve ilgi çekici buluyorsanız, kendi Dali’nizi keşfetmek için hala şansınız varken sergiyi gezmeye ne dersiniz?
Özlem Aşkın
ozlaskin@gmail.com
Salvador Dali Sergisi
Tophane-i Amire
Meclis-i Mebusan C. Salıpazarı Yokuşu 5
Fındıklı - İstanbul
Tel: 0212 251 39 40
Sergi 26 Şubat 2012 tarihine kadar açık ve her gün 10.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Özlem Aşkın'ın diğer yazılarını okumak için tıklayın.