Uzun zamandan beri içinde sigara geçen filmlere karşı büyük bir kin besliyorum. Hayır ne kin tutan bir insanım ne de sigara içilmesin diye bar bar bağıran! Filmlerde bu görüntülerin yer alıp sonra da üzerlerinin kapatılmasından rahatsızım sadece. Mesela Bridget Jones'un Günlüğü filmini bir de televizyonda izleyeyim demiş ama kanalı değiştirmemek için kendimi zor tutmuştum. Filmde, mutsuzluklarını masaya yatırdığı arkadaşlarıyla sigara tüttüren Bridget Jones'un elinde dolaşan buğulu görüntü, insanın filmi takip etmesini zorlaştırdığı gibi kanala saygısızlığımı da arttırmıştı.
Sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olan Smoke (Duman) geliyor aklıma ilk... Hiç televizyonlarda gösterildi mi bilmiyorum ya da bu 'kapama', kapayarak sigarayı daha da göze sokma' uygulamasından sonra gösterildiyse vay filmin haline. Zaten adından belli, Smoke. Ne Harvey Keitel ne de William Hurt'ün elindeki sigaralar sigara olur, filmin hakkını veriridi. Yok eğer bu örnek de sizi kesmediyse Jim Jarmusch filmlerine geçmeliyiz. Kesinlikle ve kesinlikle yayınlanamazlar. Düşünsenize 'Coffee and Cigarettes'i... (Kahve ve Sigara) Filmin ismi en başından değişir: "Coffee and No Cigarettes".
Bunların hiçbiri sigaraya övgü düzmek için yazılmadı, sadece bazı şeylerin öyle olması, öylesi kalması gerektiğini hatırlatmak için yazıldı. Tıpkı sevişme sahnelerinin ve küfürlerin de filmlerde yeri geldiğinde olması ve yayınlaması gerektiği gibi... Şimdi de beni küfürcü ve sevişken yaptınız, değil mi? Baştan önyargılı mısınız yoksa?
Geçtiğimiz yıl sinemalarda iyi iş yapan bir film Issız Adam 'a dönsün dolaşsın söz nihayetinde. "Türkiye'de ne de çok Issız Adam varmış!" dedirten, erkeklerin kendilerini bulup, kadınların kırık dökük aşk hayatlarında mutlaka böylesine bir adama çattığının temsilcisi olan bu 'Issız Adam', Türk televizyonlarında da gösterimini dün gece gerçekleştirdi. Yaşasın! Ailecek izlenecek, yanında çay içilip börek yenilecek bizi kıvamındaki saatiyle yerini aldı. Almaz olaydı!
Şu bizim kanallardan biri yaptı yine yapacağını... 'Issız Adam'ı da kesti, biçti, kendince alladı pulladı ve rahat bir nefes alıp küfürlerden, sevişme sahnelerinden arındırıp en namuslusundan (!) bir adamı getirip koydu seyircisinin önüne. Sonra da "Hadi size iyi seyirleeeer..."
Ne seyir ne seyir! Filmi daha önce izlemiş biri olarak neyin nerede nasıl olacağını bilmek hiç de hoş kaçmadı burada! Flmin kendi açısından 'can alıcı' noktaları çıkartılmış, Issız Adam iyice ıssızlaştırılmış. Filmi ilk defa izleyenlerin sadece eski 45'lik dinlediğine adım gibi eminim. Bir de Ada'nın esas adam Alper beyin annesiyle geçirdiği saatler, ahlaki açıdan uygun görüldüğü için elbette en anlaşılan, en gösterilesi yerler olmuş. Yoksa bu adam, marazi bir adam, sevişemiyor, sevişse bile sevdiği kadınla bunu tam olarak beceremiyor çünkü öyle bir geçmiş deneyimi yok falan filan bunları anlamam(n)ıza pek imkan yok. Filmdeki kadın ve erkeğin kişilik çözümlemesi bile yapamazsınız, bu eksikliklerle!
Eğer kesecekseniz bu kadar, film gösterilmesin o zaman! "TV'de İLK DEFA" olmasın ilk defa! Ekşisözlükçüler, dakikası dakikasını hesap kitap yapmış 23 dakika eksikmiş film, doğrudur. Photoshopla insanları değiştiren bilgisayarlar gibi, filmler de ekranlarda bambaşka haller alıyor, zavallılaşıyor, yazık!
Bu tip 'kıyım'larda küfürler de sevişme sahnelerinin yanında eşantiyon tabii... Buyrun 'kanal' bey, susturun sesini, ailecek izleyebilmemiz için yok edin tüm sahneleri.
Bu haksızlık ama! Herkese, her şeye... Saat sekizde vermek neden? Vermeyin o zaman! Bu filmi yedi yaşında çocuğuna izleyen anne babaya acırım ben en başta zaten. Bu yaş 10 da olabilir, 13 de! Ama daha üstü? Onlar zaten her şeyi biliyor.
'Issız Adam'ın bu kadar ıssızlaşmasına üzüldüm doğrusu. Bunların hiçbiri sevişme sahnelerine ve küfürlere övgü düşmek için yazılmadı, sadece bazı şeylerin öyle olması, öyle kalması gerektiği için yazıldı.
Siz hiç 21. yüzyılda bir kitapta 'sigara' kelimesinin karalandığını gördünüz mü? Ya da bir kadın ve erkeğin sevişirken yaşadıklarının anlatıldığı cümlelerin çıkarıldığını? Ya da küfürlerin üfürüldüğünü?
Edebi olmak veya edepli olmak... 'ŞOV' bunun neresinde?
Nilüfer Türkoğlu, Gazeteport