Bu koleksiyonları görmek için en iyi adres Paris. Paris’te Place Vendome’daki dünyaca ünlü mücevher markaları, haute couture haftaları sırasında her yıl iki kez ‘yüksek mücevher’ diyebileceğimiz kişiye özel ya da sınırlı sayıda üretilen en pahalı mücevherlerinin ön gösterimini yapıyor. Bu davetlere tüm dünyadan sadece en özel mücevherleri anlayabilecek ve satın alabilecek çok kısıtlı sayıda gazeteci ve davetli katılıyor. Yüksek mücevher dünyasının 2013’teki ana trendlerini şöyle özetleyebiliriz:
Renkli taşlar moda hayvanlar popüler
Öncelikle mücevhere yakından ilgi duyanlar hariç pek kimsenin adını duymadığı renkli taşlar çok moda... Peridot, spinel, rubelit, savoritler gibi taşlar tasarımcılara görkemli mücevherler yaratma şansını veriyor ve fiyatları da daha makul seviyede tutuyor. Ayrıca kadınların her şeyden daha çabuk sıkılması sebebiyle çok kullanımlı mücevherler gözde. Bir kolyenin ucu aynı zamanda broş gibi de kullanılabiliyor ya da iki bilezik birleştip muhteşem bir gerdanlığa dönüşebiliyor.
Her geçen gün artan işçilik kalitesi ve insanların büyük şehirde kendini kapana kısılmış hissetmesi sonucu çiçeklerin, hayvanların mücevher dünyasını istilası söz konusu. Rengarenk kelebekler, sevimli kurbağalar birer tasarım harikası olarak mücevher dünyasındaki yerini alıyor.
Cartier Bienali
Eylül ayında Cartier’in tarihini yaratan çok özel parçaların sergileneceği Biennale des Antiquaires için ayrıca her birinin yapımı yaklaşık iki yılı bulan 148 mücevher ve 12 değerli obje üretilmiş. Cartier’in tüm işçilik ve tasarım gücünü ortaya koyan eserler, dünyanın dört bir yanındaki farklı coğrafyaların güzelliklerini gözler önüne seriyor: Bazen ormanların yaramaz panteri üç boyutlu bir yüzük olarak karşımıza çıkarken, muhteşem bir akuamarinin etrafına işlenen pırlantalar kutuplarda yaşanan soğuk baharı anlatan bir kolyeye dönüşüyor.
Baumer’in böcekleri
Geçen yıl Monako Prensesi Charlene’e yaptığı düğün tacıyla adını duyuran Lorenz Baumer’in bu kez kendi koleksiyonunda Japon bahçelerinin sadeliğinden ve kuşların böceklerin gizemli ama renkli dünyasından ilham almış. Baumer’in özelliği, mühendislik geçmişinin verdiği ergonomi bilgisi. Mısır’ın böcek tanrısı Khepri’den esinlendiği bu böcek broşların kanatları açılıyor, içine parfüm konabiliyor.
Louis Vuitton’un seyahat ruhu
Mücevher işine giren moda markaları arasında en önemli oyuncu Louis Vuitton. Mücevher dünyasının merkezi Place Vendome’da mücevher mağazası açarak tüm dikkatleri çektiler. Mağaza markanın ilhamını dünya kültürlerinden alan mücevher koleksiyonu Seyahat Ruhu’na (L’Ame du Voyage) da ev sahipliği yapıyor.
Bvlgari’nin uyanışı
İtalyan mücevheri denince akla gelen ilk marka Bulgari geçen aylarda LVMH tarafından satın alınınca kış uykusundan uyandı. 1960’lardan itibaren Bulgari stilinin vazgeçilmez öğelerini olan çok farklı renkleri biraraya getirme başarısı ve cesareti; yuvarlak kontürler taşıyan tasarımları, volümlü mücevherleri ve Bulgari mükemmeliğinin imzası haline gelen kaboşon (cabochon) kesimli taşları; yeni koleksiyonda da göze çarpıyordu.
Van Cleef & Arpels'in Şans Sarayı
Eylülde Paris’te Les Arts Décoratifs müzesinde en özel 400 tasarımın görülebileceği bir sergiye imza atacak Van Cleef & Arpels’ın yeni koleksiyonunun adı ‘Palais de la Chance’ yani ‘Şans Sarayı’. Palais de Tokyo’da rüyalar alemi gibi bir sahne tasarımıyla sunulan koleksiyonun mottosu ‘Şanslı olmak için şansa inanmalısınız’dı. Uğur böceklerinden, dört yapraklı yoncalara, Japon şans bebeklerine kadar ilgili akla gelebilecek tüm tılsımları hayalleri süsleyecek tasarımlara çeviren Van Cleef & Arpels bir kez daha bir peri masalı yazıyordu.
80. yıla 80 parça
En çarpıcı ön gösterimlerden biri de mücevherde 80. yılını kutlayan Coco Chanel’in ilk kolleksiyonu ‘Bijoux de Diamants’dan esinlenerek hazırlanan 80 parçalık tasarımlardı. Markanın ilk mücevherlerini yarattığı yıla ithafen 1932 adıyla anılan koleksiyonun ana temaları Chanel’in tasarımlarındaki vazgeçilmezleri olan kurdeleler ve fiyonkların yanı sıra; yıldızlar, kuyruklu yıldızlar, güneş ve aydı. Bu baş döndürücü koleksiyonun en büyük özelliği mücevhercilerin son yıllarda sıkça tercih ettiği renkli taş yerine pırlanta ağırlıklı olmasıydı.
Romantik bir aşk hikâyesi
İtalya merkezli dünya markası Roberto Bravo’nun yeni koleksiyonu ‘Swan Lake’te romantik bir aşk hikâyesi var. “Beyaz bir tüy rüzgârda uçup gün ışığında parıldayan gölün suyuna düştü. Zarif bir kuğu kanatlarını bu parlak suda yıkadı. Bir büyü sonucunda kuğuya dönüşen prensesin göldeki günlerinden biriydi bu. İçindeki sonsuz ve temiz aşkın yansımasıydı sanki tüm göl, tüm canlılar, nilüferler, lotus çiçekleri.. ”Roberto Bravo’nun yeni ‘Swan Lake-Kuğu Gölü’ koleksiyonunda, kuğuya dönüşen zarif prensesin dillere destan güzelliği ve içinde duyduğu sonsuz aşk vücut buluyor. Marka, koleksiyonunda zarif kuğunun masumiyetini yansıtan renklerin birbirine uyumlu geçişiyle çalışılmış sıcak mine tekniğini pırlanta ve sadakatin simgesi renkli safirlerle kullanıyor.
Prezervatifli ilan
Bütün başarılı mücevher markaları gibi Roberto Bravo da taklitten yana çok dertli. Türkiye ofisinin yönetim kurulu üyesi Aytaç Kamar’ın bu amaçla bir savaş açtığını bile söyleyebiliriz. Bir prezervatifin üzerine ‘taklit etme’ yazdırdığı gazete ilanları hazırlattı ama bastıracak mecra bulmakta zorlanıyor: “Hayat taklitle başlar, bu doğru. Çocuk doğar, etrafını taklit ederek büyür, öğrenir, konuşur. İnsanlar birçok şeyi başkalarından etkilenerek yapar. Arada birileri çıkar sıra dışı, aykırı işler yapar! Bunlar da sanatçı, tasarımcı, şair, matematikçi, bilim adamı ya da bir marka olur. 1948’de kurulan Roberto Bravo da bugün dünyada en çok taklit edilen markalardan biri. Çünkü birçok ülkede taklit kötü bir şey değil, yaramazlık gibi, kusurlu bir hareket gibi görülüyor ve çok ciddiye alınmıyor” diyor.
Işıltısına da dedikodusuna da hakim
Özlem Güsar lüks ve mücevher konusunda bir uzman. Mücevher dünyasına ilk adımı 12 yıl önce Gilan mücevherin genel müdürü olarak attı. Gilan’ın yanı sıra Boucheron, Swarovski, Lange & Sohne, Ulysee Nardin, Richard Mille, Franck Muller ve Mont Blanc gibi saat ve mücevher dünyasının devleriyle çalıştı. Pek çok markanın en gizli tasarım ve üretim atölyelerini gezmiş, mücevherin sadece ışıltılı yüzüne değil, arka planda gerçekleşenlere tasarım hikâyelerine ve dedikodularına da hakim. Örneğin, Elizabeth Taylor’un mücevher müzayedesi için Paris’e, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in halka ilk defa açılan mücevherleri için Londra’ya, Van Cleef’in ABD’deki 100. yılı için New York’a gidiyor. Üç yıldır da Paris’te davetli olarak katıldığı mücevher ön gösterimlerini takip ediyor.