Biz seyahatimizi planlarken Malmö-Kopenhag olarak yapmıştık. İki şehir yani iki ülke Öresund Köprüsü ile birbirine bağlanıyor. Malmö'deki otelimizden sabah saatlerinde çıkıp trenimize bindik ve yarım saatte Kopenhag Central Station'daydık. Central Station, Tivoli Bahçeleri'nin hemen karşısında. Biz önce şehri gezip sonra nasıl olsa hava geç saatlere kadar aydınlık deyip en son Tivoli Bahçeleri'ne uğramaya karar verdik. Tivoli Bahçeleri'nin yanındaki caddeden şehir turuna başladık. Burası araç trafiğine kapalı bir alışveriş caddesi. En meşhur alışveriş caddelerinin isimleri Stroget ve Kobmagergade Caddeleri...
Rotamızı renkli renkli binaların olduğu Nyhavn Bölgesi'ne çevirdik. Nyhavn, aslında tüm ülkelerin gemilerinin yanaşabildiği ticari bir limanmış eskiden. Günümüzde ise eski ama güzel evler restore edilip limanda şık restoranlara dönüştürülmüşler. Nyhavn, kanalın yanında jaz müzik ve lezzetli yemekler eşliğinde rahat atmosferin tadını çıkaran insanlarla dolu. Eğer tekne turu da yapmak isterseniz bu bölge teknelerın hareket noktası.
Sırada Amalienborg Sarayı var. Aysu burayı hem şapkalı askerlerden dolayı hem de yapısından dolayı Londra'ya benzeterek "Anne biz yine Londra'ya mı geldik?" sorusunu sordu. Saray 1700'lü yıllarda inşa edilip, Danimarkalı Rococco mimarının en büyük işlerinden biri olarak kabul edilmekteymiş. Saray meydanın ortasında 1771'den Kral V. Frederik'in heykeli bulunuyor.
Amalienborg, "Den Kongelige Livgarde" denen Kraliyet Muhafızlarıyla tanınır.
Sarayın hemen karşısında Marble Church var. İskandinavya'nın en büyük kubbesine sahip olan asıl adı Frederick's Church olan bu kiliseyi panoromik bir görüp devam ettik şehir turumuza.
Ara sokaklara daldık ve tam da çocukların iseveceği kocaman bir parka geldik.
Rosenborg Bahçesi olarak da anılan Kral’ın Bahçesi, Kral IV. Christian döneminde keyif sarayıyla ilişkili olarak düzenlenmiş. Bahçeler, ülkenin en eski kraliyet bahçeleri ve 1600’lerin başlarında IV. Christian tarafından Rönesans tarzında yaptırılmıştır. Bugün ise bahçeler Kopenhag’ın merkezinde popüler bir dinlenme yeri ve yılda tahmini olarak 2.5 milyon insan tarafından ziyaret ediliyormuş. Park bir çok büyük değişikliğe uğramasına rağmen, üç giriş kapısı korunmuştur. Aysu burada parendalar atmaya devam etti, piknik yaptık, kum parkında oynadı çok keyifli vakit geçirdik...
Bahçenin ortasında yer alan Rosenborg kalesi ise 400 yıllık bir ihtişama, kraliyete ait sanatsal hazinelere, taç mücevherlerine ve asil kıyafetlere ev sahipliği yapıyor. Etrafındaki gölette yüzen kuğlar ise ayrı güzel... Kral'ın Bahçeleri'nin hemen yanında "Botanik Bahçesi" var. Bahçe, 10 hektarlık bir alanı kaplıyor ve 1874’ten kalma tarihi seralarıyla ilgi çekiyor. Aynı zamanda burası, halka açık bir bahçe. Bizim çoğu vaktimizi Kral'ın Bahçelerinde geçirince burayı pas geçtik. Artık Deniz Kızı heykeline yaklaşıyoruz yavaş yavaş. Yürüye yürüye Kastellet'e geldik. Yıldız şeklinde yapısı ile haritada bakıldığında hemen ilgi çekiyor. Girişte St. Alban's kilisesi yer alıyor. Çok güzel yeşillikleri, su kanalları, iki katlı tarihi yapıları ile minik ama sakin bir köy yeri gibi geldi. Kastellat'a yürüme mesafesindeki Kopenhag'ın meşhur "Deniz Kızı" heykeline de geldik böylece. Sizin çekmek istediğiniz ve gerçekte böyle çekebileceğiniz fotoğraflarda beni en çok güldüren ve gerçekten kalabalık bir ortam mı diye merak ettiğim bir yerdi. Ve evet ne gerek var bununla fotoğraf çekilmeye desem de maalesef biz de o karmaşaya girdik ve tabii ki hayalimizdeki fotoğrafı yakalayamadık.
Zaman eğlence zamanıydı. Kocaman bir lunapark düşünün. 1843 yılından bu yana eğlence parkı olarak hizmet veren Tivoli Bahçeleri, dünyanın en eski ikinci lunaparkıymış. Adrenalini seven Aysu'nun buraya bayıldığını söylemeye gerek yok. Roller Coster'lardan biri Aysu'ya uygundu. Ama binmek istediği ama boydan dolayı binemediği çok fazla oyuncak vardı.
Günübirlik bir Kopenhag gezisinin sonuna geldik. Lego'nun anavatanı olan Danimarka'da Kopenhag'a 3 saat mesafedeki dünyanın en büyük Legoland'i olan Billund Legoland ise kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Daha uzun bir seyahatte veya direkt uçuş ile Billund bizim aklımızda kalan bir yer oldu.