Daha sonra yıllar boyunca özellikle Japon turlarının vazgeçilmez etabı olan Çanakkale-İzmir rotasını geçerken hep uzaktan seyrettim Midilli’yi ve adeta uzaklardaki yıldızlarda yaşam olup olmadığını merak edercesine oradaki yaşamı merak ettim. Birkaç yıl önce de yaz tatilim için adaya giderken limana yaklaştığımda o zamana kadar uzaktan gördüğüm adayla az sonra buluşacak olmanın bana verdiği heyecanı anlatamam.
Çanakkale körfezi ile Ayvalık Burnu arasına sokulmuş, Anadolu ve Yunanistan karasının bir devamı Midilli. Yunanistan'ın üçüncü büyük adası ve 1600 km2 civarında bir yüzölçümüne sahip. Yaklaşık 90 bin kişinin yaşadığı sakin bir kara parçası. Aslında sanırım sakinlik için Türkiye’den biraz uzaklaşmak gerekiyor. Zira benim güzel ülkemi dinamik kılan bu hareketlilik malumunuz zaman zaman insan doğasının huzursuz yapısı sonucu üzerimize pek ağır geliyor ve gerekten de yalnızca Türkiye’den uzakta olmak bile en azından kafayı dinlendirmek için yeterli oluyor. Bu durumda da Midilli en yakın keyifli kaçamaklardan birisi.
Midilli'nin tarihiyle ilgili pek çok not çoğu kaynakta mevcut. Burada bunları tekrarlamak yerine önemli bazı detayları vurgulamayı gerekli görüyorum. Stratejik konumu nedeniyle tarihte pek çok kez el değiştirmiş ada Lozan Antlaşması sonrasında Yunanistan'a geçmiş. Adanın ünlü kişilerine baktığımızda iki ünlü Türk’le karşılaşıyoruz. Bunları ilki 1470’lerde büyük olasılıkla bir Türk baba ve Rum anneden doğmuş, Kaptan-ı Derya Hızır Reis yani Barbaros Hayrettin Paşa. Diğeri de 19. Yüzyılın büyük siyasi hareketi, Atatürk’ün de içinden çıktığı İttihat ve Terakki’nin üç ünlü paşasından biri, Osmanlı’nın son dönemlerinde İstanbul Belediye Başkanlığı da yapmış, pek çok devlet görevinde bulunmuş, gazeteci-yazar Hasan Cemal’in dedesi Cemal Paşa.
Anadolu etkisi
Midilli biraz Batı Anadolu, biraz Avrupa, biraz da Yunanistan’ı yansıtıyor. Adanın gerek mimari yapısı, gerekse fazla turistik olmaması nedeniyle oldukça iyi korunmuş gastronomik geleneklerinde, aslında Anadolu anakarasına yakın pek çok adada olduğu gibi bu üç etki görülüyor. Zeytini ve zeytinyağı tüm Yunanistan’da da gerçekten olağanüstü olarak tanınıyor. Eh Ayvalık’ın karşı kıyısından başka ne beklenebilir ki. Ayrıca zeytinde buradaki kalite bizde çok zaman olduğu gibi tesadüfi veya o yılın coğrafi koşullarına değil, Avrupa Birliği gıda yasalarının ağaç başına verimi sınırlama yoluyla üstün kalite elde etme ve daha birçok katı kurala bağlı oluyor. Ayrıca Ege olur da sardalya olmaz mı? Hele de bizim rakının karşı kıyıdaki kardeşi Uzo eşliğinde? Uzo demişken bu içkinin doğum yerinin Midilli adası olduğunu belirtmekte yarar var. Bu içkinin ilk çıktığı yerin ise aynı zamanda bizim Barbaros Hayrettin Paşa’nın doğum yeri olan, adanın güneyindeki Plomari olduğu söyleniyor. Uzo ada ekonomisi için öylesine önemli ki tekneyle adaya giderken uzaktan görülen liman yakınındaki kocaman bacalı tek tesis bir Uzo fabrikası. Adanın deniz ürünleri de pek lezzetli. Hatta balıklarının da ötesinde denilebilir. Lakin deniz ürünleri denildiğinde benim anlayamadığım bir konu aynı denizde karşı kıyıya geçildiğinde kalamarların birden bire nasıl büyüdüğü oluyor.
Mutlu insanlar adası
Yemesi içmesi keyifli ve bol bir adadır burası. Gastronomik zenginliğin ilk başladığı yer tabii ki tüm teknelerin ilk varış noktası, Midilli'nin başkenti diyebileceğimiz Mytilini’dir ve buradaki en güzel adreslerden biri de Kalderimi Tavernası olarak biliniyor. Bildiğiniz kaldırım yani. Biraz bizim Bozcaada’yı andırır şekilde çardaklarla kaplı bir sokakta bulunan bir lokantadır burası. Öyle taverna dediğimize bakmayın. Restoran demektir taverna. Öyle bizim kuşağın Tarabya’sında olduğu gibi piyanist şantörlerin ‘Hoşgeldiniz efendim, Ooo siz de mi buradaydınız’ şeklinde nidalarıyla başlayıp müziğin ve içkinin ritminin hızlanmasıyla gecelerin yemek masaları üzerinde bittiği yerler değildir tavernalar bu ülkede.
Kalderimi’nin olduğu sokakta pek çok başka mekan da vardır ama en bilineni burasıdır. Kaldırım sözcüğü Türkçe’ye Yunancadan geçmiştir. Orijinali Kalli Dromos’tur. Kalli güzel demektir. Kalli polis, Gelibolu gibi yani, güzel şehir demek. Kaldırım sözcüğünün dırım bölümünün kaynağı olan dromos ise yol anlamına gelir. Hippodromos, Hipodrom, At yolu veya Velodrom yani bisiklet yolu gibi.
Bir cumartesi akşamıydı ve liman kenti Mytilini’nin sahilinde gezinirken iki şey dikkatimi çekmişti. Birincisi denizin hemen kenarındaki genişçe kaldırımın sadece yayalara ayrılmış olması, yani insana ve topluma verilen değerdi. Zira karşı kıyıya Ayvalık’a veya başka bir sahil kasabamıza geçtiğimizde genellikle yayalara ait olması gereken yürüyüş yolları cafe veya restoranla doluyordu. İkincisi ise yolun iç tarafındaki kafelerde oturan insanların cıvıl cıvıl olması, gülmeleri, eğlenmeleri ve ortamdaki genel huzur havasıydı. Aynı akşam bizim kıyıya geçtiğimde mutsuz ve gülümsemeyen insanlarla ve kasvetli bir havayla karşılaştım. Oysa ki onlar tarihlerinin en büyük ekonomik krizini yaşıyorlar, biz ise bir görüşe göre en gönençli dönemini. İlginç değil mi?
Murat Yankı