Efsane aşıklar
Bu romantik hikayeyi hatırladığım kadarıyla anlatayım. Olay İstanbul’da, Rum ve Türk vatandaşların birlikte oturdukları Feriköy’de 1970’lerin başlarında geçiyor. Bir Rum genci Niko ile adını umarım yanlış hatırlamıyorum, Nilgün adında bir genç kız birbirlerine sırılsıklam aşık oluyorlar. Her şey yolunda giderken 1974 Kıbrıs çıkarması yaşanıyor ve sonrasında Niko’nun ailesi, pek çok İstanbullu Rum aile gibi Yunanistan’a göç kararı alıyor. Çare yok, sevgililer ayrılıyorlar. Nilgün İstanbul’da yaşamayı sürdürüyor, Nikolar Sakız Adası'na geçiyorlar ve yaşam sürüyor. Bu süreçte Niko İstanbul’daki arkadaşlarıyla sürekli haberleşiyor, Nilgün’den de haberler alıyor. Bu arada Nilgün evleniyor, çoluk çocuğa karışıyor. Zamanla Niko daha az haber almaya başlıyor. Yalnızca yılda bir kez İstanbul’daki arkadaşları Niko’ya hediye gönderiyorlar ve bu hediyeyi limandan almasını söylüyorlar. Yine bir hediye haberinde Niko limana iniyor ama o da ne? Gençlik aşkı Nilgün orada oturmuş bekliyor. Nilgün eşinden boşanmış ve Niko’nun yanına gelmeye karar vermiş. İşte o günden sonra Sakız Adası'nda birlikte yaşıyorlar.
Nasıl? Aynen filmlerdeki gibi değil mi? Peki ben bu hikayeyi doğrulayabildim mi? Ne yazık ki hayır. Zira Chios’a gittiğimde koşturmaktan bu hikayenin peşinde koşmaya pek fırsatım olmadığını söylemeliyim.
Yunanlılar Chios derler, biz Sakız. Karaburun Yarımadası’nın, Çeşme’nin tam karşısına denk gelir. Türkiye kıyılarına uzaklığı sadece 15 kilometre kadar. Neredeyse el sallasak görülecek yani. Biraz abarttım mı? Olacak o kadar, biz Evliya Çelebi’nin torunları sayılırız ne de olsa. Sakız, 1200 adalı Yunanistan’ın büyüklük bakımından beşinci sırada yer alan adası. Sakız’a malum Çeşme’den kalkan teknelerle gidiliyor. Ulaşım bilgileri artık Google marifetine tabi olduğundan bu bilgileri burada vermiyorum. Ayrıca yine Google iyi bir araştırma yaparak ada hakkında pek çok gezi yazısı da bulabilirsiniz. Benim bu yazıdaki amacım ada ve onun tarihi konusunda sağda solda rastlayamayacağınız bilgileri size aktarmak...
Adanın tarihi
Adanın başkenti konumunda olan ve adayla aynı ismi paylaşan Chios ayrıca Chora diye de adlandırılıyor. Chora sözcüğü aslında pek çok Yunan adasında, hatta İstanbul şehrimizde ve Trakya’da karşımıza çıkıyor. Khora veya Chora kırsal anlamına geliyor ve kentin dışında olan yerleri ifade ediyor. Örneğin İstanbul’da Edirnekapı’daki Kariye Müzesi aslında Bizans döneminde Chora Manastırı olarak adlandırılmış. Zira söz konusu manastır inşa edildiğinde bu bölge kentin oldukça dışında bulunmaktaymış. İstanbul’un fethi sonrasında ise Chora sözcüğüne benzer Kariye olarak adlandırılmış. Stinpoli yerine İstanbul gibi yani.
Sakız’a yalnızca Çeşme’den değil Limni, Midilli gibi diğer adalardan da ulaşım var. Dolayısıyla bir defada iki ada neden olmasın? Tekneler adanın başkenti olan Chora veya Chios’a varıyor. Chora diyelim, adanın yaklaşık 50 bin kişilik nüfusunun 30 binini barındırıyor ve adanın tümü gibi 1340’lardan 1566 yılına kadar Cenova egemenliği altında kalmış bu kent bu dönemin kendine has İtalyan mimarisi, daha sonraki dönemlerin Osmanlı mimari tarzı ve de Ege adaları mimari tarzlarını pek güzel yansıtıyor. Kent en tepede bulunan bir ‘kastro’dan gelişmiş. Bu arada Yunanistan’a gittiğinizde, özellikle adalarda çokça rastlayacağınız bir sözcük kastro. Kale demek oluyor. İtalyanca’daki castello, İngilizce’deki castle, Fransızca chateau sözcükleri hep bu sözcükle ilişkili.
Sakızın keşfi
Bu güzel adaya bizim verdiğimiz sakız adı hiç de boşuna değil aslında. Zira latince adı ‘Pistacia Lentiscus’ olan, hatta bu ismin pistacia bölümünden antep fıstığı ile aynı sülaleden geldiği anlaşılan bu ağacın yaz aylarında toplanan meyvesi olan sakız, adanın her şeyi... Yunan adaları arasında yalnızca bu ada için büyük savaşlar yapılmış, devletler birbirini yemiş. Bunların nedeni de sakız olmuş. Sakız, eski dönemlerde gerek ilaç gerekse bugünkü anlamında gördüğümüz üzere keyif için kullanılan bir maddeymiş ve yalnızca burada varmış. Dolayısıyla Batılılar için sakız tüm baharat ve lezzetler gibi Doğu’dan gelen bir maddeymiş. ‘Ex oriente lux’, ışık doğudan yükselir malum. Genç bir denizciyken adaya gelen ve burada bir süre yaşayan Kristof Kolomb burada tanıdığı sakızı tam 18 yıl sonra Hindistan sandığı Amerika kıtasında da görünce belki de ‘yahu dünya ne kadar küçükmüş, bak gittik gittik tersten Chios’a vardık’ demiştir. Gerçekten de sakız Yeni Dünya’dan elde edilen en büyük kazançlardan biri olmuş ve 1550’lerden başlayarak adanın önemini bir nebze de olsa azaltmış. Biz adayı nasıl da fethettik diye kasılırken sakın 1566 yılında Cenovalılar artık işe yaramıyor nasılsa diye adayı Osmanlı’ya bırakmasınlar? Malumunuz Batı modası geçmiş şeyleri Doğu'ya kakalamayı pek sever.
Bu arada başta sakız ticaretinin sona ermesi Cenova Cumhuriyeti’nin sonunu da hazırlayan nedenlerden biri olmuş. Cenova’yı aslında bir Cenovalı olan Kristof Kolomb vurmuş. Bakın şu haine! Ada sakız konusundaki önemini tabii ki tamamen yitirmemiş ve Osmanlı döneminde de üretimine devam etmiş. Aynen eskiden olduğu gibi sakız Osmanlı’da da mide hastalıklarının en başta gelen ilaçlarından biri olmuş.
Şu andaki duruma gelince geçen yıl adada çıkan büyük yangın ne yazık ki pek çok ağacı yok etti ve sakız üretiminde de önemli bir azalmaya neden oldu.
İlginç bir ada Chios. Ege’deki Yunan adaları arasında tarih, doğa, yerellik gibi özelliklerin bir arada olduğu tek ada olduğu söylenebilir. Öyle gözüküyor ki bu adayı yalnızca bir yazıya sığdıramayacağız zira anlatacak çok şey var. Bundan sonraki yazımızda adada gidilebilecek yerler ve tarihsel süreçte adanın ünlülerinden biraz söz ederiz.
Murat Yankı