Berrak Tüzünataç, Elle On The Beach’in kapak güzeli oldu. Dergi için plaj kıyafetleriyle birbirinden çarpıcı pozlar veren güzel oyuncu, ayrıca özgürlük kavramından aşka, Capri macerasından baş belası güzelliğine her şeyi anlattı.
Sizin için “özgür ruhlu bir insan” deniyor, öyle misiniz gerçekten?
- Kendi hakkımda “Ben böyle biriyim” demek beni rahatsız ediyor. Böyle şeyleri konuşamıyorum, sevmiyorum ama herhalde öyleyim…
“Özgür ruh” sizce ne demek?
- Birçok şeye rağmen kendin gibi olmak… Kendin gibi kalmaktan, hata yapmaktan, hata yapınca kendinden korkmamak… Sipariş edilen insana dönüşmeye razı olmamak.
Mesleğiniz bu özgür olma, özgür kalma isteğiyle çelişmiyor mu? Göz önünde olan birisiniz; özgürlüğünüzü kısıtlayan pek çok şey var.
- Bilmiyorum… Siz razı olmadıktan sonra hiçbir şeyin etkisi olmuyor üzerinizde. Bir yolunu bulup kendinizi iyi hissettiğiniz şekilde davranmayı, öyle yaşamayı öğreniyorsunuz. Rahat ettiğim, kendimi iyi hissettiğim şekilde hayatıma devam edebilmek… Benim için aslında en büyük özgürlük bu.
Kendinizi en çok nerede ve kiminle iyi hisseder, en “kendiniz” olursunuz?
- Sessizliğin tehdit gibi algılanmadığı samimiyetlerde; yanlarında sessiz kalabilecek kadar yakın olduğum insanlarla kendimi rahat hissederim. Susmanın tedirginlik yaratmadığı ortamlarda…
Pek çok kişi televizyonda izlediği, medyadan takip ettiği için sizi tanıdığını sanıyor. Sizce tüm bu insanlar, gerçek Berrak’ı yüzde kaç tanıyor olabilirler?
- Bu konuda herkesin bir fikri olabilir ama bunun ne kadarının doğru olduğunu bilemeyiz. Ancak şu da bir sır değil: Sanırım bizler, yani göz önünde olan insanlar, hakkımızda yazılan şeylerden ibaret olamayız. Insanların, tüm haber veya yorumları, yazılan şeylerin doğru olmama payını da düşünerek okuduğunu tahmin ediyorum.
Kendinizi güzel ve çekici bir kadın olarak görüyor musunuz?
- Öyle olma ihtimalimle barışmaya başladım diyebilirim! Eskiden bu benim için daha tahrip edici bir durumdu, bu duruma öyle yaklaşıyordum. Artık böyle düşünmüyorum. Bu ihtimali kabul ediyorum. Insanlar öyle olduğunu düşünüyorsa, bunun ızdırap verici değil, tadı çıkarılası bir durum olduğu fikrini kabul ettim.
“Güzellik başa beladır” sözüne inanır mısınız?
- Bir şekilde dikkat çeken biri olmak da başa bela olabilir. Bu illa ki güzellik olmayabilir. Ne bileyim; çok zeki, çok parlak, çok yetenekli, çok neşeli biri de yeri gelir, sorun yaşayabilir. Bir şekilde insanların hakkında konuşmaktan keyif aldığı biri olmak… Bunlar bazen insana tatsız şeyler de yaşatabilir. Yani sanki bu meseleye sadece güzel olmak değil de, biraz daha genel ve geniş bakmak lazım diye düşünüyorum.
Dış görünüş olarak kime benziyorsunuz?
- Eser sahipleri annemle babama…
Evet diyeceğiniz projeleri neye göre kabul ediyorsunuz: Yönetmen mi, senaryo mu, önerilen rol mü? Kararınızı etkileyen en önemli şey nedir?
- Bu konuda beni iyi yönlendirecek, fikrine güvendiğim profesyonel bir ekiple çalışıyorum. Çünkü bazen kendimi bir şeylere kaptırarak onun rüzgarıyla yapmamam gereken şeyleri yaptığım oluyor. Dışarıdan bir mantık takviyesine ihtiyaç duyabiliyorum.
Pek çok kişi Amerika’ya oyunculuk dersi almaya, workshop’lara katılmaya gidiyor. Siz hiç böyle bir şey yaptınız mı?
- Workshop’lara katılmak için Amerika’ya gitmek şart değil. Orada eğitim veren kişiler Istanbul’a da geliyor. Ben de buraya gelen birkaç eğitmenin atölye çalışmalarına katıldım. Bunun dışında bir workshop için Prag’a gittim. Ama oyunculuk üzerine değildi. Daha çok kamera, reji ve prodüksiyon üzerineydi.
Yoksa kamera arkasına geçmek gibi planlar da mı var?
- Bilmiyorum ama öğrenmenin, işin bu kısmını da bilmenin bir zararı olmaz diye düşündüm.
Mutlu olmanız için hayatınızda aşk olması şart mı?
- Hayatımda aşk olunca tabii ki mutlu oluyorum ama yoksa da yoktur yani… Böyle konularda ısrar etmenin bir manası olmadığına inanıyorum.
Birisinden hoşlandığınızda belli eder misiniz?
- Belli etmem. Ben istemediğim sürece hiçbir şeyi belli etmem. Annem bile anlamaz.
İlişkilerde en çok hangi evreyi seversiniz?
- Tabii ki birbirini tanıma evresi. Zaten herkes için en güzeli, en eğlencelisi o değil midir?
Saç renginizi hiç değiştirmediniz…
- Evet, saç rengim hep aynı. Bazen bundan ben de sıkılıyorum, bir değişiklik yapayım diye düşünüyorum sonra hemen vazgeçiyorum. Hep dalgalı ve dağınık saç… Süper kahraman gibiyim!
“Asla giymem!” dediğiniz şeyler var mı?
- 80’li yılların modası bana uzak geliyor, hele o kocaman vatkalar! Onları giymem mesela. Alışveriş yapmayı ezelden beri sevmem zaten. Bu konuda tam bir amatörümdür. Kaldı ki, bence alışveriş sisteminde bir hata var: Ocak ayında yazlıklar vitrine/rafa çıkıyor. Ya da tam tersi. Ne bileyim, ben yazın yaz kıyafeti almayı tercih ederim. Dolayısıyla çok verimli alışverişler yapamıyorum…
En sevdiğiniz aksesuvar nedir?
- En çok küpe takıyorum galiba.
Istanbul bir kenara; çok sevdiğiniz, her zaman gittiğiniz şehirler, yerler var mı?
- Var ama röportajda söylemeyi tercih etmiyorum…
Bu çekim için ELLE ekibiyle Capri’ye gittiniz. Denize girdiniz mi?
- Deniz buz gibiydi ama tabii ki girdim. Denizi çok seviyorum, kendimi iyi hissettiriyor denize girmek. Benim için her zaman en keyifli kaçış yeri aslında deniz olan her yer…
Spora başladığınızı söylediniz. Neler yapıyorsunuz?
- Aslında daha önce de spor yapmıştım. Dört-beş yıldır ihmal etmiştim, şimdi tekrar başladım. Pilates yapıyorum; bana çok iyi geliyor. Hatta bu aralar herkese “Spor yapın!” diye tavsiyede bulunuyorum.
Röportaj: Suzan Yurdacan