Aysel Tuğluk’un sahte LV çantası üzerine ben dahil, epeyce yazılıp çizildi. Sahte veya değil, özgürlük savaşçısı veya safi kapitalist, kadınların çanta tutkusu üzerine aslında daha çok şey var yazacak... Çünkü mesele sadece kimin, hangi çantayı ‘taşıdığı’ değil. Marka çantaya sahip olmanın modern toplumda çok daha derin kodları var.
Bugün, epeydir elime almadığım bir statü dergisini karıştırmaya başlarken irkildim: İlk 25-30 sayfasını en lüks markaların reklamlarına ayıran bu dergide, sonbaharın en önemli aksesuarlarından biri olan ‘çanta’lar başroldeydi. Bu, her yıl ve her sezon mütemadiyen tekrarlanan bir şey. Ama bu defa çantaların sergilenme biçimleri özellikle dikkatimi çekti...
Önce ‘çantaların kraliçesi’ Hermes... Uğruna kuyruklara girilesice, kavga edilesice Hermes. Yeni sezonda tanıtılan çanta, sonbahar dekorasyonu içerisinde adeta yaprakları havada kapacak gibi ağzı açık ve davetkâr biçimde bakıyor potansiyel müşterisine.
Sahibi mi esiri mi?
Derken Miu Miu: Hollywood’un ‘cool’ ablası, stil ikonu Chloe Sevigny, post-punk kıyafeti ve makyajıyla serilmiş, boşluğa bakıyor. İki sayfaya açılan ilanda çantanın tuttuğu yer, ikincil bir rolde olmasına rağmen neredeyse Chloe ablanın torsosu kadar yer kaplıyor.
Asıl bomba, Bvlgari. Yılların oyuncusu Isabella Rosselini, kendi adıyla pazarlanan çantayla beraber fotoğraflanmış. Fakat koskoca Rosselini, elindeki şaheseri öyle bir tutuyor ki sahibi değil, esiri gibi. Yüzünde tuhaf bir ifade, neredeyse ‘katiline teslimiyet’ hali. Kendine güvenen olgun kadından ziyade çantasının esiri olmuş bir seks kölesine benziyor...
Bu kadar acımasız değildim bir zamanlar. Hayatımın belli dönemlerinde bu çantalardan birini almayı pekâla hayal ettim. Allahtan vazgeçtim ama dolabımda bir dolu çantanın depolanmasını engellemedi bu. O yüzden, duyguyu gayet iyi anlıyorum.
Ama bugün, bu reklamlarda gördüklerim de, kadınların marka çanta üzerinden döndürdüğü muhabbetleri duyduğum zaman da artık fena halde sıkılıyorum.
Kimya değiştiren çanta
Bahsettiğim çantaların hepsi, birer statü sembolü. Bir arkadaşım, LV çantaya sahip olduktan sonra insanların kimyasının değiştiğini anlatmıştı. İş görüşmelerinde bazen bu çanta “Vay kadına bak” etkisi yaratırken bazen de “Bunun hiçbir şeye ihtiyacı yok” dedirtiyordu. Haset dolu bir arkadaşıysa “Benim niye böyle bir çantam yok?” diye sinir krizi geçirdi!
Oysa arkadaşımın başka çantası yok gibiydi. Bu çantayı ‘yatırım’ olarak düşünüyordu! Ve tepe tepe kullanmaktan çok memnundu. Çakması belki yüzde bir fiyatınaydı ama en fazla bir yıllık ömrü vardı. Bu durumda elindeki çantanın hâlâ ilk aldığı günkü gibi durduğuna bakıp “Demek ki değiyormuş” diyor.
Keşke tek bir ‘sağlam-havalı-pahalı çantayla’ doyabilse kadınlar, mesele kalmayacak. Yaşadığımız çağda 1 yetmiyor, 2, 3, 10 çantaya ‘ihtiyaç’ duyabiliyoruz. Gerçeğini alamazsak bu duygumuzu tatmin etmek için sahtesine yapışıyoruz.
Erkeklerse kadınların bu zaaflarını kullanmayı ve dalga geçmeyi iyi biliyor. Ne kadar boş işler olduğunun farkına bile varmadan geçiyor ömür. İşte, mevsimlerden sonbahar...