Kadın ve genç kız sığınma evlerinde aktif olarak görev yapan hukuk danışmanı Avukat Sevda Şahin, gündemdeki Ayşe Paşalı olayını hukuki açıdan değerlendirdi ve kadına şiddetin günden güne arttığını istatisiki verilerle ortaya koydu. İşte, o çarpıcı rakamlar...
· Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.
· Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.
· Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700 bin ila 4 milyon arasındadır. Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen 12 milyar dolardır.
· Küresel olarak, 15-45 yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.
· En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış). Genellikle, suistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir. Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suistimal şeklidir.
· Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir . Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur.
· Sistematik tecavüz yeryüzündeki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır. Ruanda soykırımı (1994) esnasında 250 bin ila 500 bin kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir.
· Araştırmalar, kadına karşı şiddet ile HIV virüsü arasında yükselen bağlantıyı göstermekte ve HIV bulaşmış kadınların daha fazla şiddete maruz kaldıklarını, şiddet kurbanlarının da HIV bulaşma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu verileri inceledikten sonra, gün olarak ilan edilse dahi sonucun değişmediği ortadadır. Kaldı ki 8 Mart dahi kadının kan akıtması sonucunda ilan edilmiştir.
Peki neden kadına karşı şiddet değişmiyor. Birleşmiş Milletlerin sloganı haline gelmiş olan “Kadınlara ve kız çocuklara karşı şiddetin dokunulmazlığına son” söylevini hukuksal güvence altına alamayışımızın sonucu bu şiddet devam etmektedir.
Ülkemizde her ne kadar Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa, Ceza Kanunu, Aile Kanunu ve diğer kanunlarda kişi hak ve hürriyetleri güvence altına alınmış ve şiddetin cezalandırılacağı öngörülmüşse de uygulamada sonuç değişmemektedir.
Bunun nedeni de konuyu temelinden ele alamayışımızdan kaynaklanmaktadır.
Öncelikle kadının önemi ve değeri ailede aşılanmalı, okulda geliştirilmelidir. Ayrıca sosyal, ekonomik, eğitim olanakları aile ve devlet eliyle güvence altına alınmalıdır. Kaldı ki bu görevler, devletin anayasal ve sosyal devlet olmasının "olmazsa olmaz" koşullarıdır.
Adli vakalarda süreç öncesi, adli yargılama sırasında ve sonrasında kadın, koruma talep ettiğinde veya gerektiğinde devlet tarafından kurulacak olan kadın ve çocuk sığınma evleri aracılığıyla bu süreç tamamlanmalıdır.
Korumasız ve güvencesiz kadın adliyeye başvuramadığı gibi başvuran da Ayşe Paşalı olayında görüldüğü üzere canıyla ödemektedir.
Devlete düşen görev, bir an önce Ailenin Korunması kanunu çerçevesinde veya yeni bir kanunla ivedi olarak, bu toplumsal sorunu ortadan kaldıracak önlemleri almaktır. Aksi takdirde bu sorunların sonu gelmeyecektir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü de "şekli" kutlamadan ibaret kalacaktır.