Bireylerin, sivil toplum kuruluşları, hukuk, adalet, güvenlik ve sağlık çalışanlarının yanı sıra devletin şiddet gören kadına empatik, vicdan sahibi, demokratik ve duyarlı bir bakış açısıyla yaklaşmasının bu olumsuz durumun ortadan kaldırılabilmesinde büyük katkısı olabileceği belirtiyor.
Psikolog Nuray Gültekin, kadına yönelik şiddetin sıklıkla kontrolsüz ve cezasız kaldığına dikkat çekerek, “Oysa aile içi şiddet sadece kadının sorunu değildir. Anayasamız aileyi toplumun temeli kabul eder ve aileyi oluşturan bireylerin korunması, kişisel güvenlikleri anayasal güvence altındadır. Anayasa ile ailenin korunması için gerekli önlemlerin alınması görevi devlete verilmiştir. Bu nedenle şiddetin önlenmesi için devletin kararlı bir politikası olması ve uygulaması gerekir. Eğer önlem alınmazsa şiddet tekrarlanabilir, etkileri kalıcı olabilir” uyarısında bulundu.
Kadına yönelik şiddetin, kişi özgürlüğü ve güvenliği, kendi bedeni üzerinde tasarruf, ifade özgürlüğü gibi hak ihlallerinden işkenceye, insanlık dışı ve onur kırıcı muameleye kadar varan hareketlere yol açabildiğini ve yaşam hakkını ihlal edecek boyutlara gelebildiğini vurgulayan Gültekin, kadınların en çok ‘güvenli yer’ olarak düşünülen aile içinde şiddete maruz kaldığını açıkladı. Aile içi şiddet olaylarının genellikle gizli tutulduğunu, kadınların kendilerine inanılmayacağı, ekonomik yetersizlikler, utanç ya da düşmanca tavırlar sergileneceği, şiddetin dozunun artırılacağı, çocuklarından uzaklaştırılacağı korkusuyla şiddet olaylarını bildirmediklerini aktaran Nuray Gültekin, şiddetin ağır sonuçları olduğunu ifade etti.
Kadına yönelik şiddetin yaşamın değişik alanlarında ve farklı türlerde ortaya çıktığını aktaran Gültekin, şiddetin türlerini şu şekilde sınıflandırdı:
Fiziksel şiddet: İtmek, tokat atmak, tekmelemek, yumruklamak, kesici ve vurucu aletlerle bedene zarar vermek, tedavi olmasını engellemek,
Psikolojik şiddet: Sürekli eleştirmek, aşağılamak, küçümsemek, suçlamak, küfür etmek, tehdit etmek, gözdağı vermek, ailesi, arkadaşları, komşuları ile görüşmesini ve evden çıkmasını engelleyerek toplumdan izole etmek,
Cinsel şiddet: İstemediği yerde, zamanda ve biçimde cinsel ilişkiye, çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya, fuhuşa zorlamak, cinsel organlarına zarar vermek, taciz ve tecavüz,
Ekonomik şiddet: Parasını almak, zorla istemediği bir işte çalıştırmak, istediği halde çalıştırmamak, para harcamasını kısıtlamak, parasız bırakmak, iş bulmasını kolaylaştırıcı becerilerini geliştirecek etkinlikleri engellemek.
Gültekin şunları söyledi: “Şiddete maruz kalan kadınların bedensel, cinsel ve üreme sağlıkları bozulmaktadır. Travma sonrası stres bozukluğu, panik bozukluğu, fobiler başta olmak üzere anksiyete bozuklukları, depresyon gibi ruhsal rahatsızlıklar, intihar girişimleri, alkol ve ilaç kötüye kullanımı sık görülen durumlardır. “
Çocuk şiddeti örnek alabilir!
Şiddet gören kadınların yaşadıklarının yanı sıra bu olumsuz tablonun bir de çocuk tarafı olduğunu hatırlatan Psikolog Nuray Gültekin şöyle devam etti: “Çocuk açısından bakıldığında bu şiddetin en önemli sonuçlarından biri, anne ölümleridir. Diğeri, aile içindeki şiddete tanık olan çocukların, diğer çocuklara nazaran daha fazla duygusal sorunlar ve davranış bozuklukları göstermeleridir. Çocuklar, diğer davranışlar gibi şiddet içeren davranışları da kendileri için önemli yetişkinleri taklit ederek, model alarak öğrenirler. Dolayısıyla aile içi şiddet davranışlarına şahit olan ya da bu davranışlara maruz kalan çocukların, problem ya da çatışma çözme yolu olarak şiddeti benimseme olasılığı çok yüksektir. Ayrıca yapılan çalışmalarda şiddete maruz kalan kadının en yakınındakine yani çocuğuna şiddet uyguladığı görülmektedir. Bütün bunlar da şiddetin kendini besleyen döngüsel yapısını ortaya koymaktadır.”
Şiddet sadece kadının sorunu değil!
Gültekin, şiddetin önlenmesine yönelik alınması gereken tedbirler ve çözüm önerileri konusunda ise şu açıklamayı yaptı: “Şiddet gören, ölümle tehdit edilen kadınlar özel önlemlerle koruma altına alınmalı ve sığınma evlerinin sayısı gereksinmeleri karşılayacak şekilde artırılmalıdır. Kriz anlarında yardım sağlanması, danışmanlık hizmetleri verilmesi, insanlar arası ilişkiler, kadın erkek eşitliği konularında kişilerin ve toplumun bilinçlendirilmesi gibi çalışmalara önem verilmelidir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde medyanın da etkisi büyüktür. Medya, kadına yönelik şiddet ve tecavüz haberlerini kamuoyuna aktarırken tecavüzün içerdiği şiddeti arka plana itmemeli ve tecavüzü erotize edici tutumlardan uzak durmalıdır.”