@Pudra özel haberidir, izinsiz kullanılamaz.
15.10.2009
Eyvahh! Depresyonda mıyım?
Karanlık düşüncelerle kafamızı meşgul edince, fiziksel olarak da değişmeye başlarız: Başımız ağrır, canımız sıkılır, kendimizi çözümsüz görürüz.
Problemler karşısındaki duruşumuz bizi karanlığa, depresyona veya ışığa, gelişime götürür.
Hayatta duruşunuz nasıl? Başınıza bir olay geldiği zaman olana nasıl yaklaşıyorsunuz?
Bir örnek üzerinden gidecek olursak, yolda giderken birden bire lastiğiniz patladığında ilk tepkiniz ne oluyor?
a)Araba gitmiyor. Eyvah! Kahretsin, … lastik patladı. Ne yapacağım ben şimdi? Başıma bu da mı gelecekti? Ne kadar şansızım. Böyle şeyler de zaten hep beni bulur. Tam da patlayacak günü buldu. Kimse beni sevmiyor zaten, tanrı da beni cezalandırıyor.
Belki patlak lastiğe atılan bir iki tekme veya rahatlamak için savrulan bir iki küfür …
Karanlığın sesi çoğu zaman daha baskın çıkıyor. Bizi olana karşı direnç göstermeye itiyor veya eski deneyimlerimizi hatırlatıyor. Patlayan lastikle cezalandırıldığımızı veya sevilmediğimizi düşünebiliyoruz.
Zihnimizde belirlenen düşüncelere takılınca olay da, problemler de büyüyor. Bizim için olan çözülemez bir problem haline geliyor. Çözümü zihinde aradığımızda karanlıktan sürekli yeni sorular çıkıyor. Ve bizi daha da derinlere doğru çekiyor.
Hep kaybettiklerimize takılıyoruz. Lastiği değiştirsek ellerimizin kirleneceğini, üstümüzün lekeleneceğini, vakit kaybettiğimizi, gittiğimiz yere geç kalacağımızı düşünüyoruz. Tıkandığımız noktada ise “keşkeler “ başlıyor.
– Keşke bugün arabayı almasaydım.
– Keşke beyaz pantolonumu giymeseydim.
Bunları düşünmenin sanki bize bir faydası olacakmış gibi düşünmeye, yeni düşünceler üretmeye devam ediyoruz.
Karanlıkta kaldıkça karanlığı öğreniyoruz. Burada her vakit geçirişimizde, daha bir üretken oluyoruz. Senaryolar yazmaya, düşünmenin, akıllı olmanın bu olduğunu zannetmeye başlıyoruz.
Bir süre sonra karanlık düşüncelerle kafamızı o kadar meşgul ediyoruz ki, fiziksel olarak da değişmeye başlıyoruz: Başımız ağrıyor, canımız sıkılıyor, kendimizi çözümsüz görüyoruz.
Git gide karanlığa doğru daha da derinlere çekiliyoruz. Depresyonun dipsiz kuyusunda düşüyoruz. Çökkün bir duygu-durum hali, kendini mutsuz, ağlamaklı, kederli hissetme, kendini değersiz hissetme, düşünme ya da konsantrasyon yeteneğinde azalma olması bizim zeminimizin değişmez parçaları oluyor.
Çözüme en yakın olduğumuz an, kendimizi en karanlıkta hissettiğimiz zamandır.
Oysaki yaşanan olaylar karşısında duygusal bir bağlantı kurmazsak çözümde beraberinde geliyor. Biz olaylara yaklaşımımızla seçimlerimizi belirliyoruz. Olana duygusal anlamlar yüklemezsek, sadece olanı görebilirsek o zaman çözümü de görebiliyoruz. Işığı anda yakalayabiliyoruz.
b) Araba gitmiyor. Lastik patlamış. Ben mi değiştirmeliyim, yoksa birinden yardım mı istemeliyim?
- Telefonla yardım hattını arayayım.
- En yakın benzin istasyonuna yürüyebilirim.
- Geçen taksiden yardım isteyebilirim.
Problemi tespit ettikten sonra anda kaldığımızda bize sadece çözüme götürecek alternatiflerden birini seçme ve çözüme doğru yol alma kalıyor.
Işığa yaklaştıkça her çözüm ürettiğimiz durum karşısında kendimizi geliştiriyoruz. Olayları kategorize etmeden, olanı bizim gelişimimiz için gereken deneyimler olarak görüyoruz.
Işığın içinde sadece çözümü değil sevgiyi ve evrene karşı güveni de hissediyoruz.
Olana takılmamanız ve olanı olduğu gibi kabul edip ışığa doğru yol almanız dileğiyle,
Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Yaşam Koçu