“İmdat “ bile diyemeden güzel günlerimi acıyla anımsıyorum. Bir daha yaşanamayacakların olanın aynı şekilde olamayacağını düşünerek gözyaşlarına boğuluyorum. Yüzüp yaşların içinde ferahlamak isterken, ne mümkün! Bu sefer de çat kapı “kızgınlıklarım, öfkelerim” geliyor, karşıma dikiliyor. “Artık gidin, meşgulüm. Sizinle işim yok benim” desem de dinleyen kim…
Bir güzel kalıyorlar birkaç gün. Biraz yüz bulsalar kısımları “nefret"i de konuk edecekler. Kendimi fark edip ben neredeyim, hangi zamandayım diye sorunca anlıyorum ki; “ben geçmişteyim.”
Telaşlanıp apar topar kendimi “şimdi”ye getirdiğimi sanırken bu sefer de aklı evvel “yargılarım” izin vermiyor. Olana bakamadığım, anda kalamadığım gibi gelecek endişesi sarıyor bu sefer de beni.
“Telaş, korku, ya şöyle olursa, ya böyle olursa…”lar kendi aralarında yüksek sesle aşağı yukarı dolanıp bana huzur vermiyorlar. Bir bakıyorum geçmiş tecrübelerim uzun bir atlayışla geleceğin planlarında yer kapıyorlar. Bana yeni deneyim yaşamam için fırsat vermiyorlar. Kendimi fark edip ben neredeyim, hangi zamandayım diye sorunca anlıyorum ki; “ben gelecekteyim.”
Oysa ki ben yeni yaratımlarımın, yeniliklerin peşindeyim. Kendimi fark edip yapabilirliklerimi genişletme niyetindeyim.
Ama geçmiş ve gelecekte olduğum sürece, yaratımda olmam gereken zamandan uzakta kontrolsüzce dolanmaktayım. Hayatımda yeni bir sayfa açmaktan veya döngülerimden kurtulmaktan uzaktayım. Farkındalığımı büyütmeye, kalitesini artırmaya çalışacağıma, zihnin içindeki girdaplara takılıp kalmaktayım.
Ama şimdi fark ettim. Tekrar şimdiye geldim. Aldığım nefesi fark ederek tutunuyorum şimdiye. Anda keyif, mutluluk, neşe ve eylem içindeyim. Limitsizce özgürce yaratmaktayım. Olanın farkındaysam biliyorum ki, işte ben o zaman, andayım.
Hangi zamanda olduğunuzu fark etmeniz dileğiyle…
Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Yaşam koçu