Pudra.com
14.07.2009
İçinizdeki çocuğu yaşatın!
Olan olmakta peki biz olanı nasıl görüyoruz? Olana ne gibi anlamlar yüklüyoruz?
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi misafirlere bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.
Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"; fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş". Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam cevap verir: - "Boru yetmedi."
Olan olmakta peki biz olanı nasıl görüyoruz? Olana ne gibi anlamlar yüklüyoruz?
Gelin yukarıdaki örneğe bir bakalım; fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan ekip olayı netleştirmeye çalışırken ne yaptılar? Kendi zeminlerinden parçalar alarak olaya anlam katmaya çalıştılar.
Biz de böyle değil miyiz? Olduğumuz noktaya gelebilmek için yaşadığımız deneyimler, bilgi birikimleri ile değerlerimizi, yargılarımızı oluşturmaya başlıyoruz. Artık bundan sonra her olaya bakışımız, anlam katışımız değişiyor. Farklı bir kişi oluyoruz.
Çocuk halimizden saf halimizden, giydiğimiz her bir yeni kimliğimiz ile bir katman daha uzaklaşıyoruz. Oluşan bu yeni benliğimiz ile çoğu zaman asıl olanı değil her olayda kendi doğrularımızı görüyoruz. Olana anlamlar yüklüyoruz. Zeminimizdeki parçalara isim arıyoruz.
Asıl olanı kaçırıyoruz. Yoruluyoruz. Anlaşılamadığımızı düşünüp, öfke duyuyoruz.
Peki siz neredesiniz? Olana mı bakıyorsunuz, yoksa içinizdeki figürlere anlamlar mı arıyorsunuz?
Gelin bırakın her şeyi; bütün tutunduklarınızı, katmaya çalıştığınız anlamları…
Kendinizi göstermeye çalışmaktan vazgeçin. Sadece olun. Varolun. Olmanız yeterli olsun. Saflaşın. Olana bakarak sadece anı hissedin ve onu yorumsuz bir şekilde alın içinize.
Tam ve bütün olduğunuzu hissederek görün olayları.
O zaman önünüzde açılan kapılar sizi bambaşka bir aleme; çoşkuya, sevince, neseye ve sevgiye götürecek...
Sevgiyle,
Saba Deniz