Düşünüyorum da bana duygular öğretilmedi hiç. Peki, o zaman ne zaman sevineceğime, ne zaman üzüleceğime ilk nasıl karar vermiştim.
Başlarda her şey ne kadar basitti. Sadece bir iki duyguyu biliyordum.
Hoşuma giden, gitmeyen, tanıdık, tanımadık.
Etrafımı buna göre algılıyordum. Geçmiş olmadığı gibi gelecek kaygılarımda yoktu. Sadece karnımın açlığıydı beni düşündüren. Bir iki bağırtıdan sonra geciken yemek önüme geliyordu, bir telaş içinde… Mutlu olmak için temiz bir beden, dolu bir mide yetiyordu.
İlk başlarda korku bile yoktu hayatımda… Korku adına bildiklerim yüksek sesler ve düşmekti. Tanıdık yüzler arasında bu korkularımda kayboluyordu.
Sonra ne oldu da sevmekten, bağlanmaktan bile korkar oldum? Ne zaman yeni başlangıçlardan ürker oldum? Nasıl oldu da, asıl duymam gereken iç sesimi zamanla duyamaz oldum?
Bu arada neler yaşadım, neler öğrendim. Durdum bir baktım. Koridorlarımda dolaştım. Üstüm başım toz, birazda örümcek ağı oldu.
Sorularımın cevaplarını ise en dip, karanlık köşelerimde buldum.
Zamanla iletişim kurmam gerekmişti, ilk kelimelerimle o zaman tanışmıştım.
Önce agular, sonra ba-ba’lar derken bir baktım ki kelimeler bir araya gelince cümleler kurmuşum…
Sonra kurduğum cümleler de beni anlatmaya yetmemeye başladılar. Kendimi koyar oldum cümlelerimin içine… Paket olamadığım için içimde hissettiklerimi orada bu sefer paragraflarımda anlatmaya çalıştım. Öğrendiğim kelimelerden seçtim birini ve orada buluşturdum, hislerimle kelimelerimi...
Farkındalıksızlıkta ilk başta her şey daha kolaydı…
Zaten bir yanım karanlıktı, nerede olduğumu, nereye gittiğimi bilemiyordum. Kelimeler her yanımda gürültüyle dolaşıyordu. Benim hissetmeme gerek kalmadan her bir yandan çıkıp, ağzımdan dökülüyorlardı. O zamanlar duygularımla pek samimi değildim. Bir ikisinin adı dışında bir bilgim yoktu. Onlar karşı taraftaydılar. Adalıydı onlar. Onlara ulaşmak için ne bir sandalım ne de bir köprüm vardı.
Farkındalıksızlıkta kelimelerim ile duygularım arasındaki köprülerim sık sık yıkılıyor. Bir bakıyorum arada geniş uçurumlar oluşmuş. Nasıl ikisini birbirine bağlayacağımı bilemiyorum.
Farkındalık ışığı gelince ise karanlıklar aydınlanıyor.
Farkında olduğum zamansa içimde duygularım bazen öyle bir bağırıyor ki, bu sefer düşüncelerimi duyamıyorum. Kafamda uçuşan kelimelerle içimde hissettiklerimi birbirine yetiştiremiyorum.
Eğer sen de olanın farkındaysan benim gibi gel de çık işin içinden çıkabilirsen.
Bu sefer de kendimi kelimelerin dışına çıkarıp anlatmak istiyorum. Fark ettiklerimi anlatmak, duygularımı kelimelerle çizmek için bu seferde dolaplarımda yeterli boya bulamıyorum. O sebeple şimdilerde pazar pazar dolaşıyorum. Kendime kullanabileceğim yeni kelimeler, arıyorum. O kelimelerle yapabileceğim yeni tarifler peşindeyim bir diğer taraftan.
Farkındalığımda mutluluk bana sakin bir zihin ve ismini koyabildiğim duygularla dolu bir kalpten geliyor.
O yüzden merak etme sen beni,
Ben bazen susuyorum burada köşemde…
O sırada kendime dönüp bakıyorum.
Bir bakıyorum apar topar adalara gitmişim.
Kimi fırtınada köprülerim yıkılınca
Mahsur kalıyorum oralarda.
İşte sessizliğim ondan.
Ne zaman tekrar tamir ediyorum köprüleri,
O zaman peşi sıra dökülüyor paragraflar ellerimden.
Farkındalığın ışığında yeniden yazıyorum.
Duygularınıza sahip çıkmanız ve onları isimlendirebilecek zenginlikte farkındalığa sahip olmanız dileğiyle,
Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Yaşam koçu