Eckhard Tolle’nin "Şimdi’nin Gücü" isimli kitabını okuyanlar ve okuduklarını içselleştirip hayatlarına uygulayabilenler kendilerini şanslı hissetmelidirler…
Kitabı okurken aynen dediği gibi ne kadar da geçmişte veya gelecekte yaşadığımızı iyice fark ettim. Şimdi sanki yokmuş gibi sürekli gelecekte olabilecek birşeylere ulaşma çabası veya geçmişte yaşanmış birçok olayın etkilerini veya travmalarının hayatımızda yarattığı şeylerden bahseder hayatımızı onlara göre yaşar geçeriz.
Gündelik yaşamda mesela kahvaltı ederken gelen telefona cevap verme ve program yapma o sırada kahvaltıdan birşey anlamama… veya araba kullanırken kurduğumuz hayallerden yapacağımız şeylere kadar aklımızdan geçen şeylerin film şeridi gibi seyredilmesinden dolayı araba kullanırken geçilen yerlerin fark bile edilmemesi şimdiyi yaşamamaya iyi bir örnek sayılabilir… bir sohbette konuşmalar nasıldır? gidilen seyahatler, yaşanmış olaylar, başımıza gelmiş şeyler anlatılmaz mı? yani genelde geçmiştir konuşulan… veya önümüzdeki günlerde beklediğimiz birşeyi anlatırız dostlarımıza, o da gelecektir. Çok az kişi şu içinde bulunulan an’dan bahseder… Nedense o sanki yokmuş gibi geriye ve ileriye bakılır…
Ne zaman gerçekten an’ın içinde yaşanır diye şöyle bir düşündüğümde büyük bir korkuda veya travmada herşeyimizle o an içinde oluruz. Mesela eve bir hırsız girmiş, korkudan eliniz ayağınız boşalmış, o sırada geçmiş veya gelecekteki bir olay aklımıza gelir mi? Gelmez çünkü an o kadar büyük bir etki yapmıştır ki beynimiz başka hiçbir şeye çalışmaz. Direkt ve kesin tepkiler geliştiririz, olaya nasıl tepki vermemiz gerektiğinin muhasebesi yapılır. Veya bir trafik kazası geçirmişsinizdir, yine kendinizi ve varsa yanınızdakileri ne şekilde kurtarmanız gerektiğinin hesaplarını yaparsınız. Yine geçmiş ve gelecek yoktur, sadece içinde yaşadığınız an’ın gerçekliği vardır.
Peki neden o zaman bu kadar geçmiş ve gelecekte yaşarız da an’da yaşamayız? Çünkü öyle alıştırılmış, öyle alışmışız. Örneğin iş ile ilgili gelecekte beklediğiniz bir konu var, olacak mı olmayacak mı diye günler geceler geçirirsiniz, uykular uyumazsınız, stresler yaşarsınız, yediğiniz yemeği anlamaz, gittiğiniz yerleri fark etmezsiniz, beyniniz sürekli arka planda çalışır durur acaba ne olacak bu işin sonucu diye, bir türlü cevap gelinceye kadar rahat edemezsiniz, eldeki günlerinizi bu beklenti ile çarçur edersiniz. Öyle değil midir yani? Hele hele büyük bir proje beklediğinizde…
Kaç kişi an’ının yaşar ve değerlendirir ki? Halbuki bu geleceği beklemektir ve ne şekilde geleceğine dair hiçbir gerçek bilginiz olamaz, sadece varsayımlarda bulunur binlerce fikir üretirsiniz. Bunu böyle düşününce beklentiyi büyütmek veya küçültmenin, hayatımızı boşuna strese sokmanın anlamı nedir ki? Anlamı şudur, bu düşünce şekline alıştırılmışızdır, bir projeyi beklerken ona odaklanmanın ona önem verdiğimiz anlamına geleceğini, odaklanmazsak ve akışına bırakırsak değerini yitirip belki de gerçekleşemeyeceğinden korkarız…
Mesela aşık oldunuz, o kişi ile ne zaman tekrar görüşeceğini bilmezsiniz ve hakkınızda ne düşündüğünü hissettiğinin bilmiyorsunuzdur. Bir süreç başlar… Arkadaşlarla konuşma, durum değerlendirmeleri, hayal kurmalar, bazen ağlamalar sızlamalar, bazen cool görünüp aslında başka şeyler düşünememeler… Ya aslında ne kadar da saçma değil mi? Bu kadar tantanayı sadece gelecekte belki olma veya olmama ihtimali bulunan birisi için koparırız. Yaşadığımız günleri ve saatleri hiç fark etmeyiz bile. Halbuki içinde bulunulan an’da olduğunuz zaman sadece kendinizi hissedersiniz, ne yaptığınızı fark edersiniz, nerede olduğunuzu görürsünüz, aldığınız nefesi hisseder, vücudunuzun neler yaptığını içinden izlersiniz. Çok enteresandır an’da yaşamak, çok ta rahatlatıcıdır, bir sakinleştirici ilaçtan çok daha etkili, çok daha kontrollüdür.
Aşık olduğunuz an ile şimdi içersinde bulunduğunuz an arasında bile zaman farkı vardır. O an geçmişte kalmıştır. Bu an ise sizin geçmişte hissettiğiniz duyguları beyninizde temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp hatırlamanızla hissettiğiniz aşk duygularıdır. Her görüşülen durumda esas hisler yaşanır, ayrı kalınan saatlerde ise hatırlanan duygular yaşanır. Bunu böyle izleyince durum ne kadar da farklı bir hal alıyor…
Şimdi’yi yaşamak çok daha zevkli. Şimdi’de bizim geçmişte canımızı sıkan bir konu etkili olamaz ki… Sadece biz konuyu düşünürsek yani şimdide olmazsak canımız sıklır değil mi? Yoksa 2 gün önce işittiğimiz bir laf, işte başımıza gelen sevimsiz bir olay veya eşimizle yaşadığımız bir tartışma kesinlikle etkili olamaz. Ama bunu fark etmek lazım. O zaman ne ilaçlara, ne psikologlara ne de başkasının desteğine ihtiyaç duymayız. Şimdiyi yaşamayı seçmek geçmiş veya geleceğe duyarsızlık değildir kesinlikle, sadecesini de kabullenmek ama herşeyi akışına bırakmaktır. Geleceği bile şimdi ile yaratırız, şimdiyi fark etmeden geçersek nasıl istenen bir gelecek yaratabiliriz ki? Şimdiki hareketlerimiz, yaşadıklarımız, fark ettiklerimiz geleceğimizin de oluşmasına araçtır. Geçmiş ise eski şimdilerin toplamıdır. Dolayısı ile "şimdi" geçmişi de geleceği de yaratan çekirdektir ki bunu her dakika hatırlamak ve fark etmek çok güzeldir.
Şu an ne yapıyorum? Şu anda nasıl hissediyorum? Bunu gün içersinde sık sık kendimize sormak bir uyarıcı-uyandırıcı gibi etki yaratabilir…
Şu an’ı fark edebilirseniz, kimse sizi etkileyemez, sadece içinde bulunduğunuz duruma tepki verir, sadece gerekeni yaparsınız. Yaşadığınızdan da keyif alabilirsiniz. Seçim her zaman bizimdir de uyanık olduğumuz sürece…
Kristina Steinbuchel
(Kristina Steinbuchel yaşama dair yazılarını Kika's World adlı bloğunda paylaşıyor. Yazarın diğer yazılarını okumak için tıklayın...)
Eckhard Tolle'un Türkçe yayınlanmış kitapları:
Şimdinin Gücü (Akaşa Yayınları), Şimdinin Gücü Uygulama Kitabı (Akaşa Yayınları), Dinginliğin Gücü (Akaşa Yayınları), Var Olmanın Gücü Hayatının Amacını Uyandır! (Koridor Yayıncılık), Cebinizdeki Elmas Gerçek Işıltınızı Keşfetmek (Butik Yayınları).