İntihara meyilli hastalarla yaptığı başarılı çalışmalarıyla Frankl, insanların en acımasız şartlarda bile, ilk ve en önemli amaçlarının anlamdan oluşan bir hayat yaşamayı istediklerini bulmuştur. Anlam tek başına da olsa, yaşama isteğini motive etmektedir.
Geleneksel psikoterapide amaç kişinin kendi benliğini gerçekleştirmesini sağlamak, yaşamına anlam kazandırmaktan çok anlamın kişinin kendini gerçekleştirmesiyle geleceğine inanır. Logoterapi, yaşamın her koşulda, hatta en kötü koşullar altında bile potansiyel olarak var olduğunu varsayar. Frankl, insanın düşünebileceği en kötü koşullara bile direnerek ve mücadele ederek, göğüs gerebileceğini söyler. Ancak kişinin hayata asılması için, yaşamı ve ölümü anlamlı kılacak bir nedeni, uğruna yaşayacak bir şeyi olması gerekir. Yaşamlarında anlamsızlık duygusu ağır basan bireyler, uğruna yaşamaya değer bir anlam bilincinden yoksun kalarak, iç dünyalarında oluşan boşluk duygusuna, yani varoluşsal boşluğa yakalanmışlardır. İşte bu noktada, Logoterapistin rolü, danışanın yaşamda bir anlam ve bir amaç bulmasına, ya da, var olan anlam spektrumunu bilinçli ve görünür hale getirmesine yardımcı olmaktır.
LOGOTERAPİ ile huzurlu varoluş
- Hayata iyimserlik ve pozitif yaklaşım katar.
- Kendine güveni arttırır ve kişiler arası ilişkileri geliştirir.
- Zorluklarla mücadele etmek ve hatta onlardan kurtulmak için direnç ve güven inşa eder.
- Gelişim için yeni ihtimalleri ve fırsatları görmelerini sağlar.
- Danışanı ve uygulayıcıyı yeniden tazeleyerek biyopsikososyal etkenler üzerindeki geleneksel bakış açısından öteye, anlam ve değerlerin boyutuna doğru götürür.
- Danışanların bir olaya verilecek en yapıcı cevabı tanımalarına yardım eder.
- Kişilere güçsüz olmadıklarını, fakat özgürlüğe ve sorunların üstesinden gelme gücüne sahip
olduklarını ve bunun oldukça tatmin edici ve anlamlı bir hayata neden olacağını öğretir.