Hikayeler yazmayı severim ben.
Olan bir olayın ardından yorum yapmayı,
Olanı defalarda zihnimde yaşayıp keşkeleri bulmayı,
Olabilecek bütün olasılıkları düşünüp,
Her bir olasılıktan ayrı bir film çıkarmayı iyi bilirim ben.
Ben bir senaristtim.
Senaryomda rol alacakları seçerim ben.
Her birinin rolünü verir, nasıl oynayacaklarını anlatırım.
Hikayemdeki iyi adamı da kötü adamı da ben seçerim.
Oyunculara not vermeyi severim ben.
Ben bir yönetmenim.
Yazdığım hikayelerde oynamayı severim ben.
Kimi zaman başrolde, kimi zamanda figüran olarak rol alırım.
Rolümü sevmediğimde senariste bana yazdığı replikler için kızar,
Yönetmene beni bu role uygun gördüğü için öfkelenirim.
Ben bir oyuncuyum.
Öyle iyi oynarım, kendimi rolüme öyle bir kaptırırım ki;
Unuturum senaristtin de, yönetmenin de , oyuncunun da ben olduğumu.
Ben bir sanatçıyım.
Yaşam yolculuğunda yer alırken yaşadıklarımız karşısında kimi zaman çoşku, neşe kimi zamanda isyan, öfke duyarız. Neşede ve çoşkudayken her şey yolundadır. Keyfimiz yerinde anda olayların içindeyizdir.
Olaylar karşısında öfke ve isyan duymaya başladığımızda ise andan çıkıp zihne gitmişizdir. Başımıza neden geldiğini bilmediğimiz olayların içinde bulduğumuzda kendimizi; Ne –neden –nasıl diye anlamaya çalışırız. Bunu yaparken de olmuş olayları belki defalarca düşünüp nerede hata yaptığımızı bulmaya çalışırız. O sırada diğer olabilecekleri fark eder ve onlar üzerine düşünmeye başlarız. Sonra yorumlar girer işin içine daha iyi veya en kötüyü tespit etmeye başlarız. Zihnimizi hiç durmadan çalıştırırız. Geçmiş deneyimlerimizi, aklımızı devreye sokar, olanları yeniden zihnimizde yaşarız.
Bir süre sonra kendimizi oyuna öyle bir kaptırırız ki yaşadıklarımızın bir oyun olduğunu unutur ve kendimizi rollerimiz zannederiz. Kontrol bizden çıkar ve zihnimiz keşkeler ile bizi bir senaryodan diğerine sürükler. Her bir filmde kendimizi bir daha kaybederiz. Oynadığımız rolleri kimi zaman sever, kimi zamanda beğenmeyiz. Yaşadıklarımız karşında kıskançlık, mutsuzluk, keyifsizlik duyduğumuzda özümüzden uzaklaştığımızı hatırlayamayız.
Oysaki biz özümüzü bulmak için kendi yazdığımız senaryoyu oynayan birer senarist, yönetmen aynı zamanda da birer oyuncuyuzdur. Bu yaşam denen sahnede her an oynamakta olduğumuz rollerimizi bizi biz yapmaz. Yaşadıklarımız bizim deneyim ihtiyacımız için olmaktadır. Biz talep ettiğimiz için olan olmaktadır.
Öyleyse tam ve mükemmel olan özümüze ulaşmak için yaşadıklarımızı sevgiyle kabul edip, olanı fark etmemiz gerekiyor. Bu sayede ilerler, her farkındalıkta yaşadığımız yeni rolle özümüze daha bir yaklaşırız.
Yaşam denilen sahnede yer alırken rolünüzü keyifle oynamanız ama o rolün siz olmadığınızı unutmamanız dileğiyle,
Sevgiyle yazdım,
Saba Deniz
Yaşam Koçu
Sevgili Okurlarım,
Bu yazıyla veya diğer yazılarımla ilgili her türlü sorunuz ve görüşleriniz için bana saba.deniz@pudra.com adresinden ulaşabilirsiniz. Mesajlarınızı bekliyorum.