Şarabın fiyatı arttıkça kalitesi de artar mı?
Bir kere şarapta kalite her zaman fiyat değildir. Süpermarketlerde alışveriş yaptığımda doğal olarak en çok zamanı şarap reyonunda geçirmeye dikkat ederim. Belki biraz da aynı zamanda sosyolog olmamın etkisiyle insanların davranışlarını, birbirleriyle ve reyon görevlileriyle diyaloglarını dikkatle dinlerim. Sonuçta da çoğunlukla ellerin raflardaki pahalı şaraplara uzandığını, hele de eve misafir gelecekse o zaman kalitenin pahalı şarapta arandığını gözlemlerim. Burada bir şarabın niçin pahalı olduğunu bu yazıya konu edecek değilim. Ancak bilinmesinde yarar gördüğüm konu şudur ki dünyanın neresinde olursanız olun iyi şarap her zaman pahalı olur diye bir kural yok. Pek çok şarabın pahalı olmasının nedeni çok az üretilmesidir. Dünyanın çok bilinen Fransız şarapları buna en iyi örnekleri oluştururlar. Çok küçük bir alanda sınırlı bir üretim kapasitesine sahip olmaları nedeniyle oldukça pahalı satılırlar.
Durum Türkiye’de de farklı değildir. Çoğu üst düzey şarabımızın fiyatları da kaliteleri gibi üst düzey olsa da ucuz şaraplar arasından da oldukça keyifli içilenler, hatta kalite açısından fiyatlarına göre şaşırtanlar çıkar. Nitekim kör tadım dediğimiz, etiketi okumadan; dolayısıyla markayı, üzümü görmeden yapılan pek çok uzman tadımında ülkemizin en önemli üreticilerinden birinin ürünlerini kalitelerine göre sıralandırdığı 5 kategori arasında en ucuz kategorinin bir üstündeki şarabın hem de iki kez en iyi şarap seçilmesi bu savımı kanıtlıyor. Dünyada az sayıda bulunan uzmanlar bile şaraba not verirken en çok hoşlarına giden şaraba en yüksek notu verirler. Örneğin bu uzmanlar arasında allame-i cihan diye adlandırabileceğimiz bazıları Kalecik Karası üzümünden yapılan şaraplara, diğer bazıları Öküzgözü üzümünden üretilenlere, kimileri de Boğazkere’den üretilen kırmızı şaraplara hayranlık duyuyor; tadımlarda da ona göre not veriyorlar. Kimileri uluslararası üzümler arasında Syrah veya Shiraz üzümünü, kimileri Cabernet Sauvignon’u, kimileri de Merlot’yu seviyor ve çok önemli yarışmalarda dahi notlamalarını bu öznel kriterlere göre yapıyorlar.
En güzel şarabı, en hoşa gideni bulmak için ne yapmalı?
Bir kere şunu üstüne basarak belirtmek gerekir ki son 10 yılda Türk şarapçılığı olağanüstü bir düzeye ulaştı ve öldüren dediğimiz hatalı şaraplar neredeyse tamamen ortadan kalktı. Dolayısıyla piyasada bulunan şarapların tamamı içilebilir nitelikte. Hatta pek çoğu hemen içilebilir durumda. Bu yüzden yıllandırmaya hiç mi hiç gerek yok. Özellikle dünyadaki şarapların en fazla yüzde 5 gibi bir oranının saklanmaya uygun olduğu düşünüldüğünde bu durum daha da kolay anlaşılabilir. Zaten her şarap üreticisi ürününü en iyi içim zamanında piyasaya sürer, zira amacı o şarabı tüketiciye beğendirmek ve dolayısıyla tekrar almasını sağlamaktır. Bütün bunlardan ayrı olarak şurası bir gerçek: şarap bir dünyadır, Türkiye’dir, her şarap bir tarihtir, iklimdir, coğrafyadır. Her yudumda aldığınız koku o toprağı, o iklimi, o dünyayı yansıtır. Orası kimi zaman Çeşme’dir, kimi zaman Menderes Ovası’dır, kimi zaman Peribacaları diyarı Kapadokya’dır, kimi zaman Trakya, kimi zaman Mezopotamya’dır. Ya da İtalya’dır, Fransa’dır, Avustralya’dır. Bir bardakta, bir şişede en kısa ve zahmetsiz yolculuktur şarap. Bu yüzden bir markaya veya bölgeye bağlı kalmadan değişik tatları merak ederek değişik şarapları denemek en doğrusu. Bunun en güzel yolu da özellikle arka etiketleri okuyarak o şarabın hangi bölgenin üzümlerinden yapıldığını görerek mümkün. Bölgenin veya ülkenin toprağının ruhunun her zaman üzüm çeşidine yansıdığını unutmayın. Şili’nin Cabernet Sauvignon şarabı ile Denizli Güney Platosu'nda yetiştirilen aynı üzümden yapılan şarap tabii ki aynı değil. Bu yüzden her şarap kendine özgüdür, her yeni şişe bir maceradır.
Murat Yankı