Bize normal annelik hali gibi gelen şeyler dışarıdan bakınca ne kadar da itici görünebiliyor bazen. Ya da bizler, birer dış göz olarak, gözlemlediğimiz anneleri ne kadar da yadırgıyoruz…
Bizim kendi aramızda, kendimizi de dahil ederek isimlendirdiğimiz “çocuklu kadınların itici tarafları” başlığını Uzman Psikolog Yegan Sasık’a ilettik. O elbette bir “uzman” olarak konuya bizim gibi yaklaşamazdı. “İtici anneler”i Pudra.com okuyucuları için bilimsel boyutuyla ele aldı. Şimdi onun tespitlerine göre kendimize çeki düzen verme zamanı!
Partnerinizle hesap kitap yaptınız, planlar kurdunuz, fedakarlıklarda bulundunuz ve sonunda hayatınızın en değerli ödülüne doğa tarafından layık görüldünüz. Tebrikler artık bir annesiniz!
Peki yeni yaşam tarzınız nasıl şekillenecek?
Siz hala aynı siz misiniz?
Değilseniz bunun sorumlusu ‘anne’ oluşunuz mu?
Birçok anne adayı ve yeni annenin ve aslında yeni annenin YAKIN ÇEVRESİNİN zihninden bu sorular geçmekte. Yaşam boyu gelişim için değişim elbette şart. Farklılaşan koşullar eşliğinde sizinde değişmeniz kadar sağlıklı ve normal olan bir şey olamaz. Ancak bu değişimi belki biraz yapılandırmak siz ve yakın çevreniz için daha işlevsel olabilir.
Yani bir eş, bir kadın, bir kız çocuğu, bir çalışan-üreten insan canlısına ek olarak ‘anne’ oluş harika; beraberindeki değişimler ile birlikte.
Ancak ‘anne’ oluş ile başkalaşmamaya dikkat etmek gerekir!
Başkalaşma, yabancılaşmayı doğurur. Eşinizle yabancılaşma, iş yaşantınıza yabancılaşma, kendi kadınsılığınıza yabancılaşma, ideallerinize, hayallerinize, keyif aldıklarınıza yabancılaşma.
Bu nasıl mı oluyor?
Hani süper markette veya alışveriş merkezlerinde ağlayan çocuğu hem susturamayan hem de ‘ağlatan anne’ olmamak adına, insanların ‘iyi anne’, ‘vicdanlı anne’ olduğunu düşünmelerini istediği için her isteneni yapan, çocuğun her istediğini alan anneler var ya…
Hani artık partneriyle zaman geçirmeyen, onun için kendine ve ilişkilerine özen gösterme gereği duymayan, çoğu zaman yataklarında çocukları ile birlikte yatan ve partnerini salonda yatıran anneler var ya…
Hani arkadaş sohbetlerinde sürekli çocuk etkinlikleri, en iyi yuvalar, erken kayıt dönemleri, en iyi doktorlar, e bir de nasıl ebeveyn olduklarını duymak için gidilmesi gereken psikologlardan söz eden anneler var ya…
Hani yuva yuva gezip, öğretmenlerin gözünün içine bakıp; yanında çocuğu "Oğlum/kızım beğenirse okulu ve sizi, kayıt yaptıracağız" diyip, tüm öğretmenlik değerini ve okul disiplinini silen anneler var ya…
Hani sürekli eşine, arkadaşlarına, kız kardeşine, görümcesine kızının/oğlunun ne kadar özel, ne kadar zeki, ne kadar farklı olduğunu dile getiren anneler var ya…
İşte başkalaşan ve yabancılaşan kadınları onlar temsil ediyorlar. Bir rol olarak üstlenmiyor anneliği, adeta ikinci bir deri olarak giyiyorlar.
İşte zaman gelip de çocuk bağımsızlaşma arzusunu dile getirmeye başladığında (ki sağlıklı olanı bu), terk edilmiş hisseden anneler onlar oluyorlar. Peki bu kadar zaman içerisinde terk ettikleri ilişkileri, işleri, sevdikleri nerede, nasıl bekliyor olacak onları?
Bu sıklıkla karşılaşılan bir süreç ve doğrusunu söylemek gerekirse aslında anne olan kadının yaşantıladığı kimi zorlukların, ruhsal ihtiyaçların doyurulma çabalarıdır.
Burada ‘eş’ olan kişinin rolü önemli ve kritiktir. Annenin bağımlılık geliştirme yatkınlığı normaldir. Ancak eş olan kimse bebek ve çiçeği burnunda anneyi dış dünya ile ilişki kurmaya, var olan ilişkisini sürdürmeye, hali hazırda partnerinin sahip olduğu verileri (kadınsılığı, üretkenliği, hobileri) kullanmasına teşvik etmelidir.
Kadın tüm rollerine ek olarak artık bir de ‘anne’ olduğunu, bunun ‘hayatının rolü’ olduğunu, ama sadece ‘anne’ olmadığını yakın çevresinin de desteği ile görmelidir.