Çocukların bilinmeyeni çözmek ve öğrenmek için doğal bir keşfetme arzusu vardır. Küçük çocuklar doyumsuz bir merak içinde anne babalarına binlerce soru yöneltirler. Peki çocuklar doğuştan sahip oldukları bu öğrenme isteğine rağmen neden okulda başarısız olurlar?
Son yıllarda toplumun genelinde eğitime ve akademik başarıya verilen değerde önemli bir artış oldu. Okul başarısı adeta hayatta başarılı olmanın bir önkoşulu gibi algılanıyor. Bunun sonucunda öğrenme süreçlerini etkileyen faktörler üzerine birçok araştırma yapıldı.
Sonuçlar, bilişsel becerilerin yanı sıra kaygı, depresyon gibi duygusal süreçlerin de okul başarısı üzerinde önemli bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor.
Kaygı ve okul başarısı
Kaygı, çoğu zaman belli bir sebep olmaksızın ortaya çıkan ve kişide fiziksel, zihinsel ve davranışsal değişimlere yol açan bir duygu durumudur. 1908 yılında yayınlanan bir araştırmada belli bir düzeyde yaşanan kaygının kişiyi motive edici, adaptif bir özelliği olduğu bulundu. Ancak aynı çalışma, kaygı düzeyindeki belirgin bir artışın kişinin performansını olumsuz yönde etkilediğine işaret etti.
Örneğin, birinci sınıfın ilk döneminde kaygılı olan çocukların okulun ikinci döneminde diğer çocuklara oranla okuma başarısında sekiz kat, matematik becerilerinde ise iki buçuk kat daha başarısız olduğu bulundu. Başka bir araştırma birinci sınıfta kaygı düzeyi yüksek bulunan öğrencilerin beşinci sınıfa geldiklerinde de kaygıya bağlı düşük okul başarısı gösterdiklerini ortaya koydu.
Kaygı, çocuğun dikkat, algı, konsantrasyon ve hafıza işlevlerini etkileyerek öğrenme sürecini sekteye uğratır. Araştırmalar yüksek kaygı düzeyinin okulda edinilen bilgiyi ‘hatırlama’ becerisini olumsuz yönde etkilediğini gösterdi. Bunun nedeni kaygı ve hafıza işlevlerinin beyinde aynı bölge tarafından kontrol edilmesidir.
Yüksek kaygı, çocuğun dikkatini tehdit edici olarak algıladığı konuya yöneltmesine ve bunun sonucunda akademik bir çalışmaya odaklanmakta zorlanmasına yol açar. Araştırmalar, kaygılı çocukların tehlikeli buldukları bir uyarana çok daha hızlı ve uzun süreli odaklandıklarını gösteriyor. Bunun yanı sıra kaygılı öğrenciler nötr bir durumu olduğundan daha tehlikeli algılayabilir. Örneğin öğretmenin dersten sonra bir öğrenciyi yanına çağırmasını kaygılı olmayan bir çocuk ‘umarım arkadaşlarımla oynamaya vaktim kalır’ gibi düşünürken, kaygılı çocuk ‘başım belada olmalı’ gibi yorumlayabilir.
Çocuğun kontrolü dışında aklına gelen ve onda kaygı uyandıran düşünceler de çocuğun ders veya ödeve konsantre olmasının önüne geçebilir. Örneğin, mikrop kapmakla ilgili korkuları olan bir çocuk kendi istemi dışında aklına gelen bu düşüncelerle baş etmeye çalışırken dikkatini derse veremeyecektir. Üstelik bu düşünceleri engellemeye çalışmak işe yaramayacağı gibi bu düşüncelerin sıklığını artıracaktır. Kaygı, çocuğun aslında başarabileceği durumlardan kaçınmasına ve bunun sonucunda gerçek potansiyelini ortaya koyamamasına neden olabilir. Örneğin derslerinde başarısız olmaktan korkan bir çocuk yanlış yapmamak adına ödev yapmayı reddedebilir. Sınavda başarısız olmaktan korkan bir çocuk o gün okula gitmek istemeyebilir.
Depresyon ve okul başarısı
Günümüzde birçok anne baba, çocuklarının derslerine çalışmakla ilgili yeterince istekli ve sorumlu davranmadığı gerekçesiyle uzmanlara başvuruyor. Anne babalar, çocuklarının okulda başarısız olmasına neden olabilecek herhangi bir bilgi veya beceri eksikliği olmadığını öğrendiklerinde ise çocuklarının umursamaz veya tembel olduğunu düşünebiliyorlar. Halbuki dikkat eksikliği, hareketlilik, öfke nöbetleri, okula gitmede zorluk ve/veya ders çalışmada isteksizlik gibi şikayetlerle başvuran çocukların büyük çoğunluğu depresyon tanısı alıyor.
Depresyonda olan çocuk olumsuz düşünce ve duygularıyla baş etmeye çalışırken dikkatini derse vermekte zorlanır. Bu durum onun yeni bilgiler edinmesi kadar öğrendiklerini hatırlamasını da zorlaştırır. Depresyon kişinin kendisi, dünya ve gelecek hakkında olumsuz bir bakış açısı benimsemesine de neden olur. Kendine dair bu olumsuz bakış açısı öğrencinin okulda başarılı olabileceğine dair inancını ve dolayısıyla akademik potansiyelini olumsuz yönde etkiler.
Depresyondaki çocuk kendi değerini daha çok dışsal faktörlere, örneğin okul notlarına, bağlama eğilimindedir. Bu nedenle düşük not almak bu öğrencilerin özgüveninin azalmasına ve uzun vadede depresyonun artmasına neden olabilir. Depresyon şiddetlendikçe de düşük notlar almak kaçınılmaz olur.
Zamanla çocuk kendini içinden çıkamadığı bir kısırdöngü içinde bulabilir. Bu noktada düşük okul başarısı nedeniyle mi çocuğun depresyonda olduğu yoksa depresyonda olduğu için mi okul başarısının düştüğünü ayırt etmek çoğunlukla zordur. Çocuk için içinden çıkılmaz bir hal almış olan bu durumda ona yeterli desteğin çevresindeki yetişkinlerce sağlanması gerekir.
Motivasyon ve okul başarısı
Uzun yıllar motivasyonun doğuştan geldiğine dair yaygın bir görüş vardı. Buna göre bazı çocuklarda doğuştan vardı, bazılarında ise yoktu. Ancak yapılan araştırmalar çocuğa aksi öğretilmediği müddetçe tüm çocukların öğrenmeye ve keşfetmeye dair istekli olduğunu ortaya koydu.
Buna göre motivasyonun sağlanması üç koşula bağlıdır: Çocuğun yaptığı iş ile duygusal bir bağ kurabilmesi, mantıklı bir başarı şansı elde edebilmesi ve sonucunda bir kazanç sağlayabilmesi.
Çocuğun öğrenmesinin ön koşulu yaptığı çalışma ile kişisel veya duygusal bir bağ kurabilmesidir. Bu nedenle çocuğa ders çalışması veya ödevlerini yapması için ısrar etmek ve onu ikna etmeye çalışmak çoğu zaman işe yaramayacaktır. Bunun yerine kontrol bir miktar çocuğa bırakılmalı ve onda ilgi uyandıracak seçenekler sunulmalıdır.
Çalışmanın sonunda mantıklı bir başarı elde etme şansının olması çocuğun ilgi ve isteğini artırır. Araştırmalar başarılı çocukların yeni bir çalışmaya başlama konusunda daha istekli ve cesaretli davrandığını gösteriyor. Başarıyı tatmamış çocuklar ise daha fazla desteğe ihtiyaç duyar. Bu nedenle bu çocuklar için hedefler daha küçük tutulmalı ve zaman içinde çocuğun performansı doğrultusunda artırılmalıdır.
Çocuğun yaptığı çalışmadan kazanç sağlayabilmesi motivasyonunu artırmada önemli bir rol oynar. Bunun için dışsal bir ödülden çok iç doyumu sağlamak önemlidir. Çocuğa ödül olarak oyuncak, vb. almak yerine onun çabasını takdir etmek motivasyonu üzerinde çok daha olumlu bir etki yaratacaktır. Nitekim birçok araştırma çocukların isteyerek yaptıkları aktivitelere ödül konduğunda çocukların aldığı keyif ve yaratıcılıklarında belirgin bir azalma olduğunu ortaya koydu.
Eğer aileler aşırı denetime yönelir, meydan okumaları kendileri belirler ve bu beklentilerini çocuğa dayatırlarsa ortaya sorunlar çıkar. Bunun yerine aile açık kurallar koymalı, çocuğa yaşına uygun seçenekler sunmalı, onun özerkliğini desteklemeli, çocuğun gösterdiği çabayı ve gerçek bir ilerlemeyi takdir etmelidir.
Bunları biliyor muydunuz?
- Araştırmalar Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), öğrenme güçlüğü, Karşıt Olma-Karşıt Gelme Bozukluğu (KGB) ve Davranış Bozukluğu (DB) teşhislerinden birini almış çocukların büyük bölümünün aynı zamanda kaygı bozukluğu veya Majör Depresif Bozukluk tanısı aldığını gösteriyor.
- Araştırmalar anaokulu öğretmenleri ile olumsuz bir ilişki kuran çocukların ilkokulun ilk yıllarında akademik ve davranışsal sorunlar yaşadıklarını gösteriyor.
- Çevresindeki yetişkinlerin beklentileri çocuğun okul başarısını etkiler. Bir araştırmada öğretmen sınıftan rastgele seçilen öğrencilerle son aldıkları notlar çerçevesinde onlardan bir sonraki dönem daha başarılı olmalarını beklediğini paylaştı. Bu geribildirimin ardından bu öğrenciler diğer sınıf arkadaşlarına oranla daha iyi bir performans sergilediler.