Otoriter Ve Baskıcı
Geleneksel aile yapılarında görülen bu tutumda, denetim yüksek, duyarlılıksa düşüktür. Çocuğun kişilik özellikleri, ilgi ve gereksinimleri dikkate alınmaz. Kuralları anne ve babanın koyduğu ve iletişimin tek yönlü olduğu tek disiplin anlayışı vardır. Çocuğa hiç bir açıklama yapılmadan konulan kurallara itaat etmesi beklenir. Eğitimde kullanılan yöntem cezadır. Ceza ya sevgiden mahrum bırakarak ya da fiziksel ceza (şiddet) olarak uygulanır. Burada cezanın amacı, yeni bir davranış kazandırmak değil, istenmeyen davranışı ortadan kaldırmaktır. Çocuğun yaptığı her şey göze batar ve çocuk sürekli cezalandırılır. Çocuk yaptığı şeyler olumlu bile olsa, ceza almak korkusuyla bunları söyleyemez. Çünkü sergilediği olumlu davranışlar görmezlikten gelinip eleştirilirken, yaptığı hatalar ortaya çıkarılır. Şımaracak korkusuyla sevgi, şevkat ve sıcaklık gösterilmez.
OVB anne baba tutumunda, anne babalar çocukları kendi kalıplarına göre yetiştirirlerken, çocuğun isteklerini bastırırlar. Anne baba ve çocuk arasındaki sözel iletişim yok denecek kadar azdır. Çocuk anneyle babanın konuşmalarına katılamaz. Babayla çocuk arasındaki iletişime çoğu kez anne tampon olur. Çocuk arkadaşlarının evine gidemez, hiçbir sırrı olamaz ve bireyselleşme hakkı yoktur. Bu tutuma maruz kalan çocuklarda sık sık ağlama nöbetleri görülür. OVB kısaca, çocuğa olur olmaz kurallar koymak ve onu yaşanmaz kurallarla yetiştirmektir.
OVB anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kötü muameleye maruz kalmaktan korktukları için anne babaya karşı edilgendir fakat içten içe onlara karşı düşmanlık duyguları geliştirirler. Bu çocuklar bir nevi ‘duygusal istismar’ yaşadıkları için, acılarını kendilerine zarar vererek (örneğin kolunu bacağını keserek) gösterebilirler. Sürekli kusurları arandığı için her zaman streslidirler ve stresliyken daha çok hata yaparlar. Anne babalarının kötü davranışlarına maruz kaldıkları için kendilerine iyi davranan kişilere bile şüphe ile bakarlar. Onay görmedikleri için kendilerini değersiz hissederler. Anneye ve babaya karşı geliştirdikleri bastırılmış duygu ve düşüncelerini, kendinden güçsüzlere saldırgan davranışlar sergileyerek dışa vururlar. Kendine güven duymayan, çekingen kişiler olarak hayatlarını sürdürürler. Her hata yaptıklarında cezalandırıldıkları için, ‘hata yapanlar mutlaka cezalandırılmalıdır’ görüşünü benimser ve en küçük hatada bile hoşgörüsüz davranırlar. Bu tutumla yetişen çocuklar, kendi ailelerinde söz hakkı alamadıkları için, sosyal yaşamlarında da duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanır ve başkaları tarafından denetlenebildikleri işlerde çalışmayı seçerler. OVB anne baba tutumu ile yetişen çocuklar kısaca, hayatlarında kendi istedikleri gibi değil, olması gerektiği gibi davranır ve başkalarının kendileriyle ilgili duygu ve düşüncelerine olması gerekenden çok daha fazla önem veren bireyler olarak yetişirler.
Dengesiz Ve Kararsız
Bu tutum, anne baba arasındaki görüş ayrılığı, anne babanın ruhsal durumlarının değişkenlik göstermesi, doğuş sırası ve cinsiyet gibi etkenlerin sonucunda çocuklara eşit davranılmamasıyla oluşur. DVK anne baba tutumunda anne babadan biri merhametli ve aşırı hoşgörülü, diğeri ise sert ve otoriterdir. Örneğin çocuğun bir davranışını anne onaylarken baba onaylamaz ve bu durum sık sık yaşanır. Bu tutumda, anne baba aynı davranışlara farklı zamanlarda farklı tepkiler verebilir. Anne kızgın olduğunda herhangi bir şeye izin vermezken, anne sakin oldugunda o şeye izin vermesi bu tutuma örnektir. Bu ailelerde ebeveynlerin tutumu aşırı hoşgörü ve sert cezalandırma arasında gidip gelir. Disiplinin ne zaman uygulanacağı belirsizdir. Çocuk hangi davranışın nerede ve nezaman istenmediğini kestiremez. DVK anne baba tutumuyla büyütülen çocuklar, kendilerini hiçbir ortamda rahat savunamazlar, görüşlerini açıkça söyleyemezler, iç çatışmalar yaşarlar ve önce anne babaya sonra da diğer insanlara güvenmemeyi öğrenirler. Her şeyden ve herkesten şüphelenen, dengesiz ve kararsız yetişkinler olarak yaşamlarını sürdürürler.
İzin Verici (Aşırı Hoşgörülü)
Bu tutum, tek çocuklu ve orta yaşın üzerinde çocuk sahibi olan ailelerde sıklıkla görülür. İzin verici anne baba tutumu, çocuğa aşırı sevgi verildiği, yaptırımın olmadığı, kuralların sınırlarla belirlenmediği, çocuğun her istediğinin anında yerine getirildiği, çocuk merkezli anne baba tutumudur. Evin reisi çocuktur ve kuralları çocuk belirler. Çocuk yanlış bir davranış yaptığında “bir daha yaparsan karışmam” diye cezaların ertelendiğini yaşayarak öğrenmiştir. Çocuğa tanınan haklar sınırsız, görev ve beklentiler en az düzeydedir. Bu aşırı hoşgörü çocuğun aileye hükmetmesine ve çok az saygı göstermesine neden olur.
İzin verici anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, kuralsızlığa alıştıkları için sınırlarını bilemez, isteklerini erteleyemez, istekleri ertelendiğinde hırçınlaşır ve anne babayı tehdit ederler. Her istediğini ailesine yaptırmayı alışkanlık haline getiren çocuk, bu tavrı arkadaşlarından da bekler, okul çevresinde ve arkadaş ortamında uyum problemi yaşar. İzin verici anne baba tutumuyla yetiştirilen çocuklar; her istediklerini elde ettikleri için doyumsuz olur, eleştiri kabul etmez, gururlu, kibirli, sabırsız bireyler olarak yaşamlarını sürdürürler.
İlgisiz Ve Kayıtsız
Bu tutum, istenmeyen bir çocuk dünyaya geldiğinde, anne baba olmayı tam olarak benimseyememiş ebeveynlerde, çok çocuklu, kalabalık yaşayan, eğitim seviyesi düşük ailelerde görülür. İVK tutumunu benimsemiş babaların çocuğuna ve ev yaşamına ilgi duymayan, annelerin ise evle ilgilenmekten hoşlanmayan, eğitime önem vermeyen, çocuklarına karşı mesafeli ve uzak duran ve annelik görevlerini benimseyen kişiler olduğu görülür. İVK anne baba tutumunda ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ anlayışı hakimken, hoşgörü ve boşvermek birbirine karıştırılır. Bu ailelerde ya sadece anne ya sadece baba ya da her ikisi de çocuklarının ilgi ve gereksinimlerine tepkisizdir. Ebeveynler çocuklarının ruhsal durumları ve okul başarısıyla ilgilenmez, çocuklarına yeteri kadar zaman ayırmaz ve çocukları için hiçbir konuda gerekli çaba harcamazlar.
Bu tutumla yetişen çocuklarda dikkat çekmek amacıyla huysuzluk nöbetleri, kaba ve müstehcen dil kullanma, gösteriş ve ilgi merakı, okuldan kaçma, sınıfta gürültü yapma, söz almadan konuşma gibi davranış bozuklukları görülebilir. Bu tutumu benimsemiş ailelerde yetiştirilen çocuklar, bir gruba ait olma duygusuyla yanlış arkadaşlıklar kurabilir ve zararlı alışkanlıklar edinebilir. Okula karşı ilgisizlik, kural tanımama, zamanı iyi değerlendirememe, suça eğilimli olma, başına buyruk yaşamayı isteme, hatta okulu bırakıp erken yaşta çalışmaya başlama gibi hayatlarını olumsuz yönde etkileyecek tutum ve davranışlar oldukça sık görülür.
Aşırı Koruyucu Ve Müdahele Edici
Ailelerinde kayıp yaşamış, geç çocuk sahibi olmuş, çocuklarından bir ya da birkaçı hasta olan, kendi ailelerinden ilgi görmemiş, evlilik hayatlarında problemler yaşayan, ya kendisinde ya eşinde ya da her ikisinde birden ruhsal problemler görülen ailelerde bu tutum sıklıkla karşımıza çıkar. Anne babaların çocukları için geliştirdikleri aşırı kaygı, çocuklarını aşırı korumaya yönlendirir. Bu koruyuculuk daha çok anne ve çocuk arasındaki ilişkide yaşanır. Bu tutumda, çocuk ihtiyaçlarını karşılayabilecek yaşa gelmiş olsa bile, anne baba çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam eder, çocuğun başına kötü bir şey gelecek kaygısı ile kendi başına bir şey yapmasına izin vermez.
Kişisel bakımdan tutun da sosyal becerilerine kadar çocuğun tüm ihtiyaçları karşılanır. Bu tutumda, anne baba hayatlarını çocuk üzerinden yaşar, çocuğa bağımlılık geliştir. Çocuğa aşırı sevgi verilir fakat sorumluluk verilmez. Anne baba çocuğun sorumluluklarını kendileri yerine getirir. Çocuğa kazandırılmak istenen davranışlar, duygu sömürüsü veya aşırı şevkat yöntemiyle kazandırılmaya çalışılır, çocuk şımardıkça şımarır. Okul çantasını hazırlamak, giysilerini seçmek ve giydirmek, ödevlerini yapmak aşırı koruma davranışına örnek olarak sunulabilir. Bu tutumla yetiştirilmiş çocuklar, zorluklar karşısında ne yapacağını bilemeyen, her olayda annesine ve babasına dayanan, aileye bağımlı, kendisini himayesi altına alabilecek herkese karşı bağımlılık geliştiren ve bu himayeyi ileride de eşinden bekleyen, çevresindeki kişilerin ona hizmet etmesini isteyen, sorumluluk duygusuz gelişmemiş, ürkek, çekingen ‘hiç büyümeyen yetişkin çocuk’ olarak kalırlar.
Mükemmelliyetçi
Bu tutumda, ebeveynler kendi gerçekleştiremedikleri yaşantıları, çocuklarının gerçekleştirmesini ister ve her şeyin en iyisini çocuğundan bekler. Çocuk, kapasitesinin çok üzerinde eğitimlere tabii tutulur, çocukça davranışların hepsi yasaklanır, arkadaş seçimlerini ebeveynler yapar. Mükemmelliyetçi anne baba tutumuyla yetişen çocukların fikirleri genellikle çok katı olur, onlar için ya bir şey çok olumlu ya da çok olumsuzdur. Bu tutumda, çocuk kendi içgüdüleri ile ailenin beklentileri arasında sıkışıp kalır, bu iç çatışma çocuğun ailesine karşı sevgi ve nefret arası duygular beslemesine neden olur. Bu tutumla yetiştirilen çocuklar, her şeyin en iyisini yapmak ve en üstün olmak isterler. Eğer istedikleri seviyeyi yakalayamazlarsa hayal kırıklığına uğrarlar ve çalışmayı tamamiyle bırakabilirler.
Demokratik
Bu tutumda anne babaların çocuklarını koşulsuz bir sevgiyle kabul ettikleri ve çocuğun ilgilerini göz önünde bulundurarak, yeteneklerini geliştirecek ortam hazırladıkları görülür. Demokratik anne baba tutumunu benimsemiş olan ailelerde, aile huzurludur. Aile bireyleri birbirlerine duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilir, birbirlerine karşı hisleri konusunda net ve açık olur, bir problemle karşı karşıya kaldıklarında o problemi hep birlikte çözmeye çalışır, evle ilgili alınması gereken bir kararda çocukların da söz hakkı olduğunu savunur. Herkesin eşit söz hakkı vardır. Çocuğun bağımsız bir birey olduğu kabul edilir ve çocuk konuşmaya teşvik edilir. Çocuk alacağı kararlarda serbest bırakılır, aile içerisinde kabul gören ve görmeyen davranışlar ve sınırların bellidir. Çocuk bu sınırlar dahilinde özgürdür. Anne ve baba çocuklarına iyi model olur ve çocuklarında görmek istemedikleri davranışları kendileri de yapmaz. Demokratik anne baba tutumuyla yetişen çocuklar, sınırlarını bilen, kendi inandıklarını sonuna kadar savunabilen, otoriteye körü körüne bağlı olmayan, ilişki kurabilen, fikirlere saygı duyan ve hoşgörülü bireyler olarak hayata atılır ve kendileriyle barışık bireyler olarak yetişirler.
Çocuğa Nasıl Davranmamalı?
Eğer çocuğa “şöyle yapma böyle yap” gibi sözlerle öğütler verirsek, “üzüleceğine otur da dersini çalış” gibi ifadeler kullanarak yönlendirirsek, “zaten sen hep kolaya kaçarsın” gibi sözlerle yargılarsak, “çocuk gibi davranıyorsun” diyerek eleştirirsek, “gerizekalı” “aptal” dersek, sorgular ve suçlar gibi sorular sorarsak, “aslında ben senin neden böyle yaptığını biliyorum” şeklinde tanı koyarsak, “aslında senin derdin başka” gibi sözlerle tahlil edersek, “aman boşver, düzelir, canını sıkma” gibi sözlerle teselli edersek, çocuk bizlerle konuşmak istediğinde, onu dinlemeyip başka bir konudan laf açarsak; çocuk anlaşılmadığını ve sevilmediğini düşünebilir, gücenip içine kapanabilir, benlik saygısı zedelenebilir, hayata karşı olumsuz bakış açısı geliştirip kendine ve çevresine saygı duymayaya başlayabilir, inadına hareket edebilir, karşılık verebilir, kızgınlık, öfke, güvensizlik duyguları geliştirebilir, yalan söyleyebilir, kendini ifade etmemeye başlayabilir ve kendini başarısız hissedebilir.
Doğru Davranış Şekli
Demokratik tutumun en ideal anne baba tutumu olduğunun altını çizen Uzman Psikolog Zeynep Göktuna, çocuğa olumsuz duygular yaşatmamak için, çocuğa anlaşıldığını, kabul edildiğini, koşulsuzca sevildiğini göstermenin gerekli olduğunu söylüyor. “Çocuğa zaman ayırmalı, çocukla konuşmak için farklı sohbet konuları yaratmalı, sık sık söz hakkı vermeli, çocukla konuşurken çocuğun gözlerinin içine bakmalı, onu can kulağı ile dinlemeli, fikirlerine değer verdiğimizi hissettirmeliyiz” diyen Göktuna, çocuğun kabiliyetlerini fark etmenin de önemli olduğunu ifade ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Çocuğa yaşına uygun sorumluluklar vermeli, onu takdir etmeli, başkalarının yanında küçük düşürmemeli, başka çocuklarla kıyaslamamalı, eleştirmemeli ve yargılayıcı olmaktan çekinmeliyiz. Onu çocuğa topluluk içerisinde söz alması için cesaretlendirmeliyiz. Çocuğun istek ve ihtiyaçlarına duyarlı olmalı, başarması için fırsat vermeli, inançlarına ve fikirlerine saygı göstermeli, doğru yaptığı şeyler için övmeli, daha iyiyi hedeflemesi için cesaretlendirmeliyiz.”
“Sadece çocuğa birşeyler söyleyerek, nasihatlar vererek, söz dinleterek kurulan tek yönlü bir iletişim, iletişim değildir” diyen Göktuna, sözlerini Mevlana’dan bir alıntıyla bitiriyor: “İletişim aynı dili konuşmak değil, aynı duyguları paylaşmaktır.”