Bu mekanizmamız bozulup da gerçekleri hissetmeksizin yadsıyamaz olduğumuzda, hayatımız üzerindeki kontrolü kaybettiğimiz duygusuna paralel olarak, elimizde varsa onu denetlemeye, düzeltmeye ya da kontrol etmeye çalışırız. Bir tür gerçeklerin aşırı farkındalık diyebileceğimiz bu durum “akıl kamaşması” doğurabilir.
2.“Hiçbir şey yapmayalım, yapılabilecek her şey çok tehlikeli” ruh haline bu noktada geçiş yapılabilir. Hayatın sonluluğunun farkındalığının akıl kamaştıracak şekilde hem asıl tehlikeleri yok sayarak böyle egemenlik kazanır. Yediklerimizdeki kalorileri sayarken, yiyeceklerin etiketlerini didiklerken, doktorun önerdiği ilacı alıp almamayı (bir iki değil, binlerce kere) düşünürken, tehlikeyi abartmakla kalmayız. En azından bir tercihimiz olduğu için, (örneğin aşıya) “evet” ya da “hayır” demekle hayatımızda bir şeyi değiştireceğimize inandığımızdan ötürü, durumu fazlasıyla iyi biçimde kontrol ettiğimiz hissine kapılırız.
Bu noktada, yüzünüze aynada dikkatlice bakın. Her milimetrekaresini bir büyüteç yardımıyla incelemeye başlayın. Siyah noktalar, kıl diplerindeki iltihaplanmış bölgeler, ergenlikten kalma patlamış sivilce artığı doku bozulmaları gözünüze çarpabilir. Didiklemeye başladığımızda, prospektüs ya da uyarılarla ilgili bilgileri bilgilenmek ve önlem almak için değil de, dehşete kapılmak üzere okuduğumuzda, durumun kontrolünü korkuya kaptırırız. Korku duygusu, (b) mekanizması kanalıyla, kontrol edilebilir ya da bir şey yapılabilir algıladığımız, tercih yapabilir, sorumluluk alabilir gözüktüğümüz durumlarda işi ele alır. Yok, zaten yapacağımız bir şey yok diye düşünüyorsak, durumun gerçek tehlikesini unutturacak (a) mekanizması devreye girer.
İki mekanizma da, eninde sonunda “hiçbir şey yapmayalım” (“ama gerekeni yapmadığımız için de hiçbir sonuç doğmasın”) yaklaşımını tetikler. Karşısına aslan çıkan kuzunun dehşetten adeta donakaldığı, ne kaçabildiği ne savaşabildiği an çıkagelir.
ABD’deki doktorlar arası bir yazışma grubunda aşılardan önce yakınıp kötüleyen, sonra da telaşa düşüp (“herkes aşılanıyor, biz de …”) aşılanmaya karar verip bu sefer de ‘aşı niye az üretildi?’ diye şikayet edenlere ithaf edilmiş espride iki kadın lokantada konuşuyorlar: “Yemekler çok iğrenç, lezzetsiz”, “Evet, kesinlikle. Üstelik porsiyonlar küçücük, bir şey yiyemiyoruz”. Bildiğinizi okumadan önce iyi düşünün.
Acı biçimde gerçeği fark etmek
Kendi çocuklarını aşılatmayanlar, başka çocukların aşılanmışlığı nedeniyle çocuklarının da hastalanmıyor olmasını aşılatmamanın hiçbir fark yapmadığına kanıt olarak göstererek kısa bir süre rahatlayabilirler (gazete/web-medyalarda görüşlerine başvurulan kişilerin bir argümanı böyle). Zaman içinde çıkabilecek (ve çıkmış olan) salgınlarda pay taşıyacaklarını söylemek bir korkutma değil. “Çocuğumu aşılatmadım, çok da sağlıklı” kanıtını öne süren kişi sonuçların hangi zaman aralığında ölçüleceğini ve sebep-sonuç ilişkisini nasıl kuracağını hesap ederek bunları söylemişe pek benzemiyor. “Ben yaptım oldu, zaten hekimler bize filanca konuda yalan söylemiş, yanlış yapmış ya da zarar vermişlerdi” gibi hepimizin hayatında tek tek yaşanmış olabilecek bir olayı da kanıtlarına ekleyerek ikna gücünü yükseltebilir. Diğer yandan, bu argüman sahiplerinin çoğunun başkalarını umursamaz olduğunu düşünmüyorum. Yadsıma, yok sayma, tıptan uzak durma, uzmanlardan kuşku duyma gibi davranışlarını kötülük olsun diye değil, kötülüklerden korkunun, çocuklarının başına gelebileceğini düşündükleri kötülüklerden duydukları korkunun etkisi altında yaptıkları kanısındayım. Çocuklarındaki otizm gibi ciddi sorunlardan aşıları sorumlu tutmaya her türlü kanıta rağmen devam edenler ise otizmi (birçok anne-babanın otomatik olarak kendisini suçladığı ve sandığı gibi) kendilerinin değil, dışlarındaki bambaşka bir etkenin oluşturduğuna inanabilmek istiyorlar (ki otizm anne-baba tutumları sonucunda ortaya çıkan bir durum değildir). Standart hekimlerin bulamadığı çözüm yolunun aşıların etkisinden onları arındıracak teknikler, beslenme düzenleri ile olacağına bağlayacakları umuttan vazgeçmek istemiyorlar.Ancak, asıl çocuklarını aşılatmadıklarında korkulanın (ABD ve İngiltere’deki kızamık salgını gibi) hem kendi çocuklarının hem de başka çocukların başına geldiğini görmek birçok kişiye geç ve acı biçimde olsa da gerçeği fark ettiriyor.
Medyada uzman görüşü meselesi
İşine gelmeyen durumlarda, bir sebeple istemedikleri durumlara destekleyici görüşleri internet köşelerinde arayıp bulanlar, kendi görüşlerini destekleyecek bilgisi kulaktan dolma sorumsuz bir uzman da bulacaklardır. “Aşı firmalarına milyarlar kazandıran bir entrika” ya da “filanca hükümetin halkımızı kobaylaştırması” gibi senaryoların doğruluğunu bilmek mümkün değil; konuyla bir ilgisini de kurmak zor. Senaryoları ortaya atanların “Yanlış olduğunu kanıtla o zaman” dediğini duyar gibiyim; ben de “asıl sen yanlış olmadığını kanıtla” diyerek kavgaya girebilirim. Ama beyhude olur, şimdiye kadarki deneyimlere bakarsam…
Otoritelere (bilimsel olanlar dahil) güvensizlik, toplumun içinde olduğu durumlara verdiği tepkilerin akıl ve mantık sınırlarını aşmasını kolaylaştırıyor. Güvenecek kimsesi kalmamış çocukların zıtlaşmacılığı, neye karşı çıktığını bilmeksizin diklenmesini sahici bir “muhalefet” olarak görmek mümkün değil. Tam tersine, kısa bir süre sonra tam teslimiyet ve kendine güven kaybı ile sonuçlanacak. Türkiye siyasetine bakınca son on yılda örnekleri çokça olan eski keskin muhaliflere benzetmemek mümkün değil.
Yankı Yazgan kimdir?
Uzmanlık alanları çocuk/genç ve yetişkin psikiyatrisi olan Dr Yankı Yazgan (1959), Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Profesör, Yale Child Study Center’da öğretim görevlisi olarak eğitim ve araştırma çalışmalarını sürdürmüştür. Klinik uygulamalarda ve bilimsel araştırmalarında odak alanlarını nörogelişimsel bozuklukların tanılanması ve multimodal tedavilerinin uygulamaları oluşturmaktadır. Beyin bilimleri ve psikiyatri alanındaki bilgilerin herkes tarafından anlaşılmasını ve kullanılmasını amaçlayan ‘popüler bilim’ temelli yazı ve kitap yanı sıra çok sayıda ulusal ve uluslararası hakemli bilimsel dergi makalesi ve kitap bölümü yazmıştır.
www.yankiyazgan.com
Konuyla ilgili diğer yazılarımız
Bebeğinizin bağışıklık sistemini nasıl güçlendirebilirsiniz?
Emzirme bebeğin bağısıklık sistemini güçlendirmek için en önemli konu. Peki ya diğerleri?
Bebek aşı takvimi
Bebeklere hangi ay hangi aşı yapılmalıdır? Aylara göre yapılacak aşıları inceleyerek, bebeğiniz için aşı takvimi oluşturabilirsiniz.
Kimler grip aşısı yaptırabilir?
Grip aşısı kimlere önerilir? Kimler grip aşısı yaptıramaz? Aşının yan etkileri var mıdır? Ne kadar sürede grip aşısı yaptırılması önerilir? Kışın bizleri girpten koruyan girp aşısı hakkında herşey burada!
Büyüklerin yaptırması gereken aşılar
Sadece çocuklar değil, yetişkinler de aşı olur. Yaşınız ne olursa olsun, yaptırmanız gereken aşıları biliyor musunuz?