20. yüzyılda başlayan sanayileşme ve bunun da getirisi olan şehirleşme, kadınların yaşamında büyük değişikliklere neden oldu. Bu değişimlerden belki de en önemlisi kadınların ekonomik bağımsızlıklarını elde etmek için çalışmaya başlaması... Bu bağımsızlaşma süreci kadını iş yaşamında erkekle rekabete sürüklemiş ve evlenip çocuk yapma arzusunu ertelemeyi gerektirmiştir.
Kadınlarda adet kanamaların başlaması ile beraber doğurganlık da başlamış olarak kabul edilebilir. Bununla beraber; gerek fizyolojik, gerekse psikolojik olarak olgunluk çağına erişmesi toplumdan topluma değişmekle beraber 18 -20 yaşı bulabilir. Bu yaşlardan itibaren hem fizyolojik hem de patolojik nedenlerden ötürü doğurganlık oranının azalabileceği bir gerçektir. Örneğin gelişebilecek genital bir enfeksiyon nedeni ile kanallar tıkanabilir vs… Örnekleri artırmak mümkün.
Altın standart 20 – 29 yaş arası
Şimdiye kadar yapılan hiçbir çalışma ideal gebelik yaşını ortaya koymak için yeterli kanıt ortaya koyamamakla beraber en azından istatistiksel olarak 20 – 29 yaş arası en güvenli olarak kabul edilebilir. 1958 yılında toplanan uluslararası bir komite 35 yaş sonrası gebeliklerin riskli olarak kabul edilmesini bildirmesinden sonra bu yaş sınırı ‘altın standart’ olarak kabul edilmiştir. Son yıllarda, toplumlar arası büyük farklılıklar görülmekle beraber, 35 yaş üstü gebeliklerde büyük bir artış görülmüştür. Bizim toplumumuzda da aynı trend görülmektedir.
35 yaşından sonra gebe kalma oranlarında hafif azalma görülmekle beraber genellikle sadece gebe kalmak için gereken zaman biraz daha uzun olabilmektedir. Bu zorluk 40 yaşından sonra daha da artmaktadır. 20’li yaşlarda hamile kalmaya çalışan kadınların % 80-85’i 1 yıl içinde amacına ulaşırken, 40 yaşından sonra bu oran % 40’ların altına düşebilmektedir. Bunun nedeni çoğunlukla over rezervinde azalma ile beraber yumurta kalitesindeki düşme olarak saptanmıştır. Bunun yanında geçirilen genital enfeksiyonlar veya endometriozis hastalığı gibi nedenlerle oluşan kanal tıkanıkları da saptanabilmektedir.
Erkekler açısından ise bu durum oldukça farklıdır. İlerleyen yaşla beraber eşini gebe bırakabilme oranı düşmekle beraber, bu düşüş oldukça yavaştır. 30’lu yaşlar ile 50’den sonraki yaşları karşılaştıran bir çalışmada bu düşüş % 30 civarında bulunmuştur. 80 yaşından sonra bile erkek testislerinin kanallarının % 10’unda olgun sperm bulunur. Daha çok 50’li yaşlardan sonra görülen seksüel fonksiyon bozuklukları kısıtlayıcı neden olabilmektedir.
İleri anne yaşı hem bebek hem anne için riskli
İleri anne yaşı hem anne hem de bebek açısından bazı komplikasyonları arttırmaktadır. Anneye ait riskler olarak, gebelikte görülen gizli şeker hastalığı, gebelik zehirlenmesi olarak adlandırılan preeklampsi hastalığı, kalp ve damar hastalıkları, dış gebelik oluşumu, sezaryen ve müdahaleli doğum sıklığında artış, eş kısmının yerleşim hataları nedeni ile gebelik kanamaları sayılabilir. Bu gibi komplikasyonlar nedeni ile anne ölüm hızı 5 ila 15 kat artmaktadır. Bütün bu ciddi hastalıkları bir kenara bıraksak bile hamilelikteki yaşam kalitesi, yaş nedeni ile vücudumuzda oluşan yıpranma ile oldukça düşer. Bunları oluşan eklem hastalıkları, kas kütlesinde azalma, varis oluşumu, hemoroid olarak sıralayabiliriz.
Bebek açısından oluşabilecek risklerin başında düşük oranında artışı saymak gerekir. 20 -30 yaşlar arasında % 15’lerde olan düşük hızı, 35 yaşından sonra % 30’a yükselir. Gelişen düşüklerin % 40 ila 60’ının nedeni olarak kromozomal bozukluklar gösterilmiştir. Anne yaşının özellikle 35 yaşın üzerine çıkması ile genetik bozukluk oluşum hızı katlanarak artar. Özellikle Down sendromu denilen Mongol çocuk doğurma hızı 35 yaşında ortalama 1/ 250 ‘den, örneğin 45 yaşında 1/20’ye yükselir.
İleri anne yaşı ile beraber oldukça sık görülebilen ciddi risklerden biri de, plasenta yetmezliği adı verilen, eş denilen anne ile bebek arsındaki besin alışverişini düzenleyen organın fonksiyon bozukluğudur. Yeterli düzeyde kan akımı sağlayamayarak bebeğin beslenmesini bozar ve en azından düşük tartılı bebek doğumuna yol açabilir. Daha ciddi durumlarda ise bebekte beyin hasarı, hatta bebek ölümlerine yol açabilir.
35 yaşından sonra ilk doğumlarda doğum süreleri uzar!
35 yaşın üzerindeki, özellikle ilk doğumlarda doğum süreleri daha uzundur. Doğum sırasında bebek kalp seslerinin bozulması, doğumun ilerlememesi nedeni ile vakum, forseps gibi müdahaleler ve sezaryen uygulanması miktarlarında artış yaşanır. Gizli şeker hastalığı olan annelerin bebeklerinde gerek gebelik süresince ani şeker oynamaları nedeni ile “ani bebek ölümü”, gerekse de doğum sonrası kan şekeri düşmesi riski yüksektir. Yine 4000 gr. üstü bebeklerde omuz takılması nedeni ile sinir yaralanmaları da ileri anne yaşı olan doğumlarda daha sıktır.
Gebelik öncesi sağlık kontrollerinizi yapmayı ihmal etmeyin
Tüm bu riskleri en aza indirebilmek için önceliklere gebe kalmayı planlayan anne adaylarının genel bir sağlık taramasından geçmek üzere bir sağlık kuruluşuna başvurması önemlidir. Gerekli tetkiklerin yapılmasından sonra saptanabilecek eksikliklerin giderilmesi ve sistemik hastalıkların tedavisi birçok komplikasyonu önleyebilir. Örneğin basit bir kan tetkiki ile saptanabilen hipotiroidinin düzeltilmesi birçok düşüğü engelleyebileceği gibi zeka özürlü bir çocuğun doğmasını önleyebilir. Gebelik öncesi folik asid vitaminin kullanılmasının bazı beyin ve omurilik sakatlıklarını % 50 azaltabileceği gösterilmiştir. Beslenmenin düzenlenmesi, kilonun ayarlanması, vücudun genel fitnesinin sağlanması gelişebilecek gebelikteki konforu arttırabilir. Gebelik süresince ise gebeliğin uzmanınca yakından takibi ve 16-20 haftalık arasında gerek genetik gerekse yapısal anomaliler açısından taranması birçok handikapı engelleyebilir. Bu aylarda yapılan doppler ölçümleri ile preeklempsi, yani gebelik zehirlenmesi riski öngörülerek alınacak önlemler ve ilaç tedavisi ile bu riski % 50 azaltabilmek mümkündür.