Mitral kapak yetmezliği sonucu ağır kalp yetmezliği tablosu ortaya çıkabilir
Tıkayıcı koroner hastalığında sıklıkla uygulanan ve halk arasında en çok bilinen yöntem ‘bypass’ olarak tanımlanan “damar köprüleme yöntemi”dir. Bu yöntem tıkanmış veya ciddi oranda daralmış damarların beslemesi gereken bölgeye yine hastanın kendi atar veya toplardamarları ile kan akımı sağlanması esasına dayanır. Bu tür bir girişim enfarktüs geçirmemiş, hasar görmemiş bir kalp için yeterlidir. Ancak daha önce enfarktüs geçirerek pompalama işlevinde önemli kayıplar oluşmuş bir kalpte bu yöntem yeterli olmayabilir. Geçirilmiş enfarktüslerden sonra kalpte oluşan büyüme, sol kulakçık ile sol karıncık arasında yer alan mitral kapakta yetmezliğe neden olabilir. Bu tür bir durum da kalbin her kasılmasında bir miktar kan geriye kaçacağı için kalp yetmezliğine neden olabilir. Bu, başlangıçta hastada; çarpıntı, nefes darlığı ve çabuk yorulma gibi belirtilerle ortaya çıkar. Daha ileri aşamalarda ise daha ağır kalp yetmezliği tablosu ortaya çıkabilir.
Ameliyat öncesi iyi değerlendirilmemiş veya doğru karar verilmemiş hastalarda yapılan ‘bypass’ operasyonu sonucu ağrı yakınmaları geçmesine karşın kalp yetmezliği bulguları çıkması bu nedenlerledir. Başlangıç aşamasında ilaç tedavisi ile bu tür yetmezliklerin tedavisi sağlanabilir. Ancak orta ve ileri derecedeki mitral kapak yetmezliklerinde cerrahi tedavi zorunludur.
Bu ayrımın iyi yapılması gerekir: “Mitral kapak değişimi mi, onarımı mı?”
Genel olarak mitral kapak hastalığı değişik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Tedavisi de kapağın değiştirilmesi veya onarılmasıdır. Ancak koroner arter hastalığında ortaya çıkan mitral yetmezlikte durum, bazı istisnai haller dışında diğer mitral kapak hastalıklarından oldukça farklıdır. Bu vakalarda kapağın yapısal bir sorunu yoktur. Ancak gelişen anatomik değişiklikler sonucunda kapağın tek yönlü kan geçişini sağlayan işlevi bozulur. Bu aşamada ‘anuloplasti’ olarak tanımladığımız bir onarma işlemi, mitral kapağın büyümüş olan kalbin içinde yine tatminkar bir şekilde çalışmasına olanak sağlar. Bazı uygulamalarda yetmezlik göstererek kapağın bir protez ile değiştirilmesi tercih edilmektedir. Özellikle yaşlı hasta grubunda, kapakta yapısal sorunlar olduğu durumlarda kaçınılmaz olan bu yöntem bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Şöyle ki; operatif risk artar, mitral kapağın çıkarılması ile zaten işlevinde önemli sorunlar var olan sol karıncık fonksiyonları olumsuz yönde etkilenir ve kullanılan protez eğer mekanik protez ise hasta yaşam boyu kan sulandırıcı ilaç kullanmak zorunda kalır.
Bu nedenle çok zorunlu olmadıkça kapağın değişimi yoluna gidilmemeli, cerrahi için biraz uğraştırıcı bir yöntem olsa da hastanın kendi kapağı korunarak onarılması için çaba sarf edilmelidir.
Son 30 yılda dünyada ve ülkemizde yapılan kalp operasyonlarının çoğunluğunu “Koroner By pass cerrahisi” oluşturmaktadır. Bu, büyük ölçüde gelişen ve kolaylaşan tanı yöntemlerinin ve giderek artan sayıdaki sağlık kuruluşlarının varlığı ile gerçekleşmiştir. Ne var ki; artan sağlık tesisi ve kalp operasyonu sayısı azalan kalp problemli hasta sayısı anlamına gelmiyor. İlk operasyonda yeterince değerlendirilmemiş veya hastanın gereksinimine uygun yeterli cerrahi girişim yapılmamış veya operasyon öncesi ve sonrasında kalite standartları çerçevesinde hasta bakım hizmetini alamamış hastalar, kronikleşmiş sorunlar ile yaşamlarını idame ettirmek zorunda kalabilmektedirler. Bu nedenle artan bu sayılar karşısında nitelikli insan gücü ve hizmet kalitesine yapılan yatırımlar, hastaların yaşam kalitesi ve süreleri konusunda belirleyici olmaktadır.