21.01.2023

Yalnızlığı seçiyor muyuz yoksa ona itiliyor muyuz?

Kendinizi neden yalnız hissettiğinizi hiç düşündünüz mü? Yalnız yaşamak, seçilmiş yalnızlıkla ilişkilendirilse de, aslında insan bu durumun içine itiliyor.

Son yıllarda toplumsal hayatın içinde yalnız yaşamı kutsayan, onu bireylerin bir tercihi olarak sunan “seçilmiş yalnızlık” akımına dikkat çeken uzmanlar, bu akımın sağlıklı bir norm halinde gösterilmesinin doğru olmadığını vurguluyor.

Neden yalnız hissediyoruz?

Popüler medya ürünleri ve sosyal medya tarafından pompalanan, başkalarının sorumluluğunu almadan sadece kendi için yaşayan, haz peşinde koşan bireylerin adeta kutsandığını kaydeden uzmanlar, “Bu yaşam biçimi bir seçimden çok yapısal ve kültürel nedenlerle insanların içine itildikleri bir durum” değerlendirmesinde bulunuyor. Uzmanlar, tüketim toplumunda sistemin bireyi yalnızlığa teşvik ettiğine, tüm yaş grupları içinde ise kendilerini en fazla yalnız hissedenlerin 30’lu yaşlardaki beyaz yakalılar olduğuna dikkat çekiyor.
 
Sosyoloji Profesörü Barış Erdoğan, modern toplumların en önemli sorunlarının başında gelen yalnızlık ve seçilmiş yalnızlık olgusu hakkında değerlendirmede  bulundu.
 
Seçilmiş yalnızlık, sağlıklı bir norm değil!
 
Son yıllarda toplumsal hayatın içinde yalnız yaşamı kutsayan, onu bireylerin bir tercihi olarak sunan “seçilmiş yalnızlık” olarak adlandırılan bir akım olduğunu kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Seçilmiş yalnızlık düşünürlerin, bilim insanlarının, tasavvuf erbabının, sanatçıların, yaşamında önemli bir değişim kararı almak isteyen insanların hayatlarında bir dönem kendilerini toplumdan izole ederek üretkenliklerini artırmak, yeni fikirler geliştirmek için bir tercihleri olabilir. Ama toplumun genelinde bu tür bir yalnızlığı sağlıklı bir norm halinde göstermeyi doğru bulmuyorum. Bu konuyu daha geniş ele almadan önce yalnızlık kavramını açmak gererekecektir.”dedi. 
 
Yalnızlık kavramına, daha yakından bakalım
 
Yalnızlığın “yalnız olmak”, “yalnız yaşamak” ve “yalnız hissetmek” olarak üç kavram halinde ele alınabileceğini ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu kavramlardan yalnız olmayı sosyal bütünleşme eksikliği ve yalnız yaşamayı aile yokluğu çerçevesinde inceleyebiliriz. Yalnız hissetmek ise yalnızlığı sosyal bir deneyim olarak algılamaktır. Bu deneyim ister toplumsal tecritten kaynaklanan durumlardan olsun ister mesleki ya da ailevi durumlar çerçevesinde olsun kişinin kendisini yalnız hissetmesiyle ilgili bir durumdur. Birey modern toplumun içindeki zehirleyici ilişkilerden, güvencesizlikten, mutsuzca yapmak zorunda kaldığı mesleğinden ve dengesiz aile ilişkilerinden kendini korumak için kaçar. Yalnız yaşadığı evi sığındığı kutsal bir mekân haline getirir. Yani sosyal temasların kendisi bile insanın kendisini ‘Yalnız hissetmesine’ neden olabilir.” diye konuştu.  
 
Yalnız yaşamak, seçilmiş yalnızlıkla ilişkilendiriliyor
 
“Yalnız olmanın” kavramsallaştırmasının ise yalnızlığı sosyal temasların ve bağlantıların eksikliği ya da yokluğu ile ilişkilendirdiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Aile ve arkadaşlarınızla yüz yüze ilişkilerinizin sayısı azalır. Zamanınızı sosyal medyada geçirirsiniz ya da sosyal aktivitelere bile tek başına gitmeye başlarsınız.”dedi.
 
Yalnızlık yeni bir yaşam biçimi olarak görülüyor
 
‘Yalnız yaşamak’ olgusunun ise günümüzde daha çok seçilmiş yalnızlıkla ilişkilendirildiğini ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Yalnızlığı bu şekilde tanımlayanlar, onu toplumsal bir sorun olarak görmekten çok yeni bir yaşam biçimi olarak görüyorlar. Bu tek yaşayan bireyler toplumdan izole olmuş, sosyal ilişkileri zayıf ya da olmayan kişiler olarak ele alınmıyor. Öznesi bekârlar olan bu toplumsal grup akşamları tek uyumayı seçmiş ama beraber sosyal aktivitelere katılan ve ‘mutlu’ kişiler olarak lanse ediliyorlar. Topluma egemen olan bireycilik ve kapitalist sistemin arzuladığı tüketim kültürü ile uyumlu bu yaklaşım yalnızlığı “olumsuz bir prizmadan kurtarmak için ‘solo yaşam’, ‘tek başına yaşam’ biçiminde yeniden formüle ediyor.” dedi.
 
Yalnızlık seçimden çok, insanın içine itildiği bir durum
 
“Bu  pembe gözlüklü bakışı pek doğru bulmuyorum” diyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu yaşam biçimi bir seçimden çok yapısal ve kültürel nedenlerle insanların içine itildikleri bir durum” tespitinde bulundu.
 
Tüketim toplumunda sistem, bireyi yalnızlığa teşvik ediyor
 
Popüler medya ürünleri ve sosyal medya tarafından pompalanan, başkalarının sorumluluğunu almadan sadece kendi için yaşayan, haz peşinde koşan bireylerin adeta kutsandığını kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları söyledi:
 
“Tüketim toplumunda sistem bireylere ‘emekçiler, tasarrufçular olarak değil, ama gitgide daha çok tüketiciler olarak ihtiyaç’ duyuluyor. Bu durumda yalnız yaşayanların sayısının artması, konut kullanımından, ev eşyalarına kadar birçok ürünün daha fazla kullanılmasına ve satılmasına neden oluyor. 
 
Yalnız yaşayanlar iyi bir müşteri kitlesi
 
Eğlence ve turizm sektörü için de yalnız yaşayanlar iyi bir müşteri kitlesi. Yalnız yaşayanların yoğunlukla rağbet ettiği buluşma siteleri internet dünyasının en karlı yatırımları. Ayrıca yalnız yaşayanlar kendilerini mutlu etmek için daha fazla para harcayabilmekteler. Bu durumda dizi filmlerde, medya haberlerinde başarılı, sürekli eğlenen, gezen avukatlar, mimarlar, serbest meslek sahibi medyatik stereotipiler olarak insanların, özellikle gençlerin hayallerine seslenmektedir.” 
 
Yalnızlıktan kurtulmanın en iyi yolu anlamlı hayat 
 
Yalnızlık

Popüler kültürde gösterilmek istenene karşın gerçek hayatta durumun çok farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Ancak yalnız yaşayan bekâr erkekler ve kadınlar bu popüler kültür ürünlerinde klişe haline gelen yaşamlar sürmemektedirler. Gerçekler medya tarafından topluma sunulan rüyalardan çok daha farklıdır. İster gelişmiş sanayi toplumlarında olsun ister Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede olsun ‘seçilmiş yalnız’ birçok birey için psikolojik, ekonomik ve toplumsal ilişkiler açısından çok yönlü, zorlu bir sınavdır. Yalnızlıktan kurtulmanın en iyi yolu anlamlı bir hayat yaşamaktır. Anlamlı bir hayat bizi bir hedef doğrultusunda bir sosyal çevreye de bağlar, yalnızlık hissinden de kurtarır.” diyor.
 
Sosyal çevreyle ilişkiler zayıflıyor
 
Modern toplumda herkesin gitgide daha yalnızlaştığını belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Zira hızlı bir yaşam temposunun yaşandığı devasa metropol ortamında aile ve arkadaş bağlarımız çözülüyor. İçinde yaşadığımız yüksek katlı sitelerde komşuluk ilişkilerimiz koptu. Özellikle beyaz yakalı işlerde işimizi korumak için çalışma arkadaşlarımızla iş birliğinden çok rekabete zorlanıyoruz. Tüm bunlar güçlü bağlarımızın olduğu geleneksel sosyal çevremizle ilişkilerimizi zayıflatıyor. Belki instagram, facebook gibi sosyal ağlardaki arkadaş sayımız artıyor ama bunlar da zayıf bağlarımız. Hayatta bize güven veren gerçek dostlar değiller.” dedi.  
 
Hayat şartları da ilişkileri etkiliyor
 
Zorlaşan hayat şartlarının da ilişkileri olumsuz etkilediğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Tüm bu olumsuzlukların üstüne gelen hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi de güçlü bağlarımızın olduğu ve hala koruyabildiğimiz aile, akraba arkadaş, komşularımıza yaptığımız ziyaretleri ve buluşmaları önemli ölçüde olumsuz yönde etkiledi. Hatta gençlerin flörtleşmeleri, yeni bir ilişkiye başlamaları bile ekonomik nedenlerle yarı yarıya azaldığı konusunda son dönemde birtakım çalışmalar var. Arkadaş, akraba buluşmaları bir bahaneyle hep ileri bir tarihe erteleniyor. Gençler bir kafede buluşmak yerine sosyal medya üzerinden birbirleriyle bağlarını korumaya çalışıyorlar.” dedi. 
 
En çok 30’lu yaşlardaki beyaz yakalılar yalnız hissediyor
 
İş hayatında kadın

Tüm yaş grupları içinde kendilerini en fazla yalnız hissedenlerin 30’lu yaşlardaki beyaz yakalılar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Zira üniversite çağındaki gençlerin ve yeni mezunların hala henüz tüketilmemiş bir arkadaş çevreleri var. Bu grup hem kendisi ile benzer zevkleri paylaşan ve hem de bol bol zamanı olan arkadaşları veya partner adaylarını çevrelerinde bulabiliyorlar. Üstelik gençlikte beklentiler ve maddi imkanlar daha düşük olduğundan maddiyat ilişkilerin kurulmasında diğer yaş gruplarına göre daha az belirleyici oluyor. Ancak okul ile ilişkinin kesildiği ve çalışma hayatına atınılan yıllarda insanların yakın sosyal alanları daralıyor, akran grupları içinde aile hayatının içine girenler artıyor, çevresi arkadaştan çok kendine rakip olarak gördüğü ofis arkadaşlarıyla doluyor." diyor.

25-35 yaş arası yalnızlığı arkadaşlık uygulamalarında gidermeye çalışıyor
 
İş hayatı

Bu yalnızlaşmanın sonuçlarını çöpçatan sitelerinin kullanıcı profillerinde de gördüklerini ifade eden Prof. Dr. Erdoğan, sözlerini "Arkadaş çevresinin daraldığı 25-35 yaş grubu tüm buluşma platformlarında en büyük grubu oluşturuyor. Yaş ilerledikçe çift hayatı içinde olanların oranı arttığından bu platformların kullanım oranları azalmaktadır. Ancak ileri yaş gruplarında da özellikle günümüz toplumunda hızla artan boşanmalar, kapitalist toplumun bireyciliği ve yalnız yaşamayı destekleyici teknoloji ve hizmetler geliştirmesi yalnız yaşamayı önemli bir seçenek olarak karşımıza çıkarıyor.” şeklinde tamamlıyor.
 
Türkiye'de erkekler kadınlardan daha mutlu
Türkiye’de 10 kişiden biri çok mutlu, 3 kişiden biri ise mutlu olduğunu söylüyor. Türkiye’de mutluluk oran yüzde 37 ile geçen yıla göre (yüzde 42) düşüşte.


POPÜLER GALERİLER
gelinlik modelleri pudra
mac mbfwi pioneering designersi 10
lenzing ecovero mehtap elaidi mbfwi 01
korean beauty kore guzellik sirlari
new york fashion week 26
paris fashion week pudra 12
mac mbfwi pioneering designersi 10
oleg cassini collection 2117 2
EN YENİLER