İstifçilik, çok uzun zamandır tüm dünyada görülen büyük bir problem ve çok daha derinden incelenmesi gereken önemli bir psikiyatrik sorun.
Tıpta “dispozofobi” olarak adlandırılan kompulsif biriktirme hastalığı, biriktirme bozukluğu veya istifçilik; kişilerin değersiz, gereksiz ve sağlıksız ortam yaratan eşyaları saklamaları, biriktirmeleri veya atmamaları olarak tanımlanıyor.
İstifleme bozukluğunda, sahip olunan eşyalara karşı aşırı bağlılık söz konusuyken biriktirilen tüm eşyaların gerekliliği ve ilerde kullanılabileceğine dair yanlış bir algı söz konusu. Hem kadınlarda hem de erkeklerde görülebilen istifleme, biriktirme hastalığı geçmişte yaşanan travmatik olaylardan kaynaklanıyor. Bunların başında da çocukluk çağında duygusal istismar ve fiziksel ihmal yatıyor.
ABD'DE 15 MİLYON İSTİFÇİ VAR!
ABD'de 15 milyonu aşkın kişide istifleme bozukluğu olduğu tahmin ediliyor. Amerikan Psikiyatri Birliği'ne göre, bu bozukluk, dünya nüfusunun en az %2,6'sını etkiliyor ve 60 yaşın üzerindeki kişilerde ve anksiyete veya depresyon gibi diğer psikiyatrik tanıları olanlarda daha fazla rastlanıyor.
ABD'deki Illinois Teknoloji Enstitüsü'nde psikoloji bölümünde doçent olan Klinik Psikolog Gregory Chasson, "Bu elden çıkarma zorluğu, genellikle yaşam alanını dolaşılamaz hale getiren önemli bir dağınıklığa yol açıyor, odalar tasarlandıkları amaç için kullanılamaz hale geliyor" diyor.
Üstelik Journal of Psychiatric Research'te (Psikiyatrik Araştırma Dergisi) yayımlanan bir çalışmaya göre, bu kişilerin semptomları Covid salgını sırasında "belirgin şekilde" kötüleşmiş durumda.
Kanada'daki British Columbia Üniversitesi İşletme Fakültesi'nden Doç. Christiana Bratiotis, "Bu sadece görebildiğimiz kaotik ortam değil, aynı zamanda bir şeyler satın alma, toplama ya da pasif olarak hayatınıza giren nesneleri biriktirme dürtüsüdür" diyor ve ekliyor:
"Bu nesnelere ilişkin sahip oldukları inançlar ve onlarla kurdukları güçlü duygusal bağ nedeniyle onları korumak istiyorlar."
Doç. Bratiotis, bazı hastalarının kimi zaman kendisine durumlarını "Bu eşyalar kız kardeşim için olduğu kadar benim için de çok şey ifade ediyor. Onlardan ayrılmak, kardeşimle tüm bağlarımı koparmak gibi olur." gibi sözlerle ifade ettiğini belirtiyor.
Doç. Bratiotis, istifleyenlerin topladıkları eşyaların "onların kimliklerinin bir parçasını temsil ettiğini" söylüyor. Keza, popüler TV kanalı TLC'nin İstifçiler ve Temizlik Bağımlıları gibi programlarında da bu önemli sorunlar gerçek yaşam hikayelerinden yola çıkarak hazırlanıyor.
SÜREKLİ BİRİKTİRME HASTALIĞI YAŞAYAN KİŞİ NELER HİSSEDER?
“İstifleme bozukluğunda toplanan ve atılamayan eşyalar arasında bir benzerlik ya da bağlantı bulunmuyor. Biriktirilen eşyalar, eski gazete veya dergi, plastik eşya, eski kıyafet, mektup, posta, poşet, çöp, torba, karton ve akla gelebilecek her türlü şeyden oluşabiliyor. Neredeyse tamamı düzensiz ve dağınık bir toplama özelliğinin eseri” diyen Psikiyatri Uzmanı Dr. Erman Şentürk, sözlerine şöyle devam ediyor:
"İstifleme bozukluğunda, sahip olunan eşyalara karşı aşırı bağlılık söz konusuyken biriktirilen tüm eşyaların gerekliliği ve ilerde kullanılabileceği algısı mevcut. Ayrıca biriktirilen nesnelerin kaybedilme ve atılması düşüncesi kişide yoğun kaygı oluşturuyor. Başkalarının bu eşyalara dokunmasına, ödünç almasına veya yerini değiştirmesine dahi tepki gösteriyorlar. Sahip olduklarını elden çıkarma güçlüğü ve toplanan nesnelerin birikmesi bir noktadan sonra kişinin yaşam alanını sınırlıyor. Biriktirilen eşyalar günlük yaşam işlevselliğini bozmaya başlarken kişi çevresiyle sıkıntılar yaşıyor, hatta kişide sağlık sorunları oluşuyor."
KADINLARDA VE ERKEKLERDE EŞİT ORANDA GÖRÜLÜYOR
Kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülen istifleme bozukluğunda travmatik yaşam olaylarının etkisi olabileceğini kaydeden Dr. Şentürk, çocukluk çağında yaşanan duygusal istismar ve fiziksel ihmalin (ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaması) istifleme bozukluğu ile önemli ölçüde ilişkili olduğunu belirtiyor.
İSTİFÇİLİĞİN ORTAYA ÇIKTIĞI YAŞLAR
Dağınıklık ve atmakta zorlanma her iki cinsiyette farklılık göstermezken, erkeklerde değersiz şeyleri istifleme daha fazla görülüyor. İstifleme belirtileri ilk olarak çocukluk ya da erken ergenlik döneminde ortalama 12-13 yaşlarında ortaya çıkarken yaşla birlikte giderek şiddetleniyor ve 30’lu yaşların ortasında bireyin düzenine ve çalışmasına engel olmaya başlıyor.
YAŞ İLERLEDİKÇE HASTALIK DA İLERLİYOR
Hastalığın tanısı genellikle 40’lı yaşlarda konuluyor ve gidişatı genellikle kronik bir seyir gösteriyor Yapılan çalışmalarda, yaş artışı ile birlikte istifleme belirtilerinin şiddetinin arttığı bildirilmiş durumda. Bu nedenle klinik olarak önemli istifleme sorunları, yaşlılarda daha yaygın olarak görülüyor. İstifleme bozukluğu tanısı alan kişiler genellikle yalnız ve izole bir hayat yaşayan, partneri olmayan, maddi sorunları olan, ihmal edilmiş bir çocukluk dönemi yaşamış ve ailesinde istifleme bozukluğu bulunan bireyler olarak tanımlanıyor.
İSTİFÇİLER DEPRESYON, SOSYAL FOBİ VE ANKSİYETE BOZUKLUĞU DA YAŞIYOR
İstifleme bozukluğuna en sık eşlik eden psikiyatrik bozukluklar; ağır depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dürtü kontrol bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu. Ayrıca daha nadir olmakla birlikte bağımlı, paranoid veya şizotipal kişilik bozuklukları, demans ve psikoz gibi psikiyatrik hastalıklar da istifleme bozukluğu olanlarda görülebiliyor.
TRAVMATİK OLAYLARIN BİRİKTİRME HASTALIĞINA ETKİSİ
İstifleme bozukluğunda travmatik yaşam olaylarının etkisi olabileceğini kaydeden Dr. Şentürk, “İstifleme bozukluğu olanlar, hastalığın başlangıcından veya belirtilerin arttığı dönemlerden önce stresli veya travmatik bir yaşam olayı belirtiyor.
TRAVMA NE KADAR BÜYÜKSE, BELİRTİLER DE O KADAR ŞİDDETLİ OLUYOR!
Cinsel istismar ve fiziksel istismar gibi travmatik yaşam olayları yaşamış bireylerde istifleme davranışı daha sık görüldüğünü ve belirtilerin daha şiddetli olabildiğini belirten Dr. Şentürk, Aynı zamanda çocukluk çağında yaşanan duygusal istismar ve fiziksel ihmal (ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaması) istifleme bozukluğu ile önemli ölçüde ilişkili bulunduğunu ifade ediyor.
GENETİK GEÇİŞ DE SÖZ KONUSU
Aile üyelerinde istifleme bozukluğu olan bireylerde istifleme bozukluğu daha yaygın olarak görülüyor.
İstifleme davranışı olan bireylerin yarısının benzer istifleme sorunları olan birinci derece bir akrabası bulunuyor ve bu durum davranışın genetik geçişli olduğunu düşündürüyor.
Yapılan ikiz çalışmaları da istifleme davranışının yaklaşık %50’sinin genetik faktörlere bağlanabilir olduğunu gösteriyor. Bu sonuçlar ilginç olmakla birlikte istifleme ile ilgili bulgular her zaman tek başına bir sorun değil, çoğu zaman diğer psikiyatrik bozukluklarla ilişkili.
TEDAVİ İÇİN NASIL İKNA EDİLİYORLAR?
İstifleme bozukluğu olan kişiler genellikle yakın çevreleri tarafından ya da yasal süreçlerin zorlamasıyla tedaviye getirildiyor. Bu durum, istifleme davranışı gösteren kişilerin büyük bir bölümünün biriktirme bozukluğunu bir hastalık olarak görmemesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle hastaların tedavi uyumları genel olarak düşük düzeyde. Psikoeğitim, bilişsel davranışçı terapi ve destek grupları tedavide önemli bir yere sahip.
Terapi sürecinde kullanılan belirli tekniklerle, biriktirme davranışına zorlayan nedenleri anlama, karar verme becerilerinin geliştirilmesi ve yüzleşme üzerine çeşitli çalışmalar yapılıyor. Psikiyatri hekiminin uygun gördüğü vakalarda ilaç tedavisi de bir başka seçenek.
İLGİLİ HABERLERİMİZ:
Psikolojinizi hızlıca iyileştirmenin 5 basit yolu!
Uzman Klinik Psikolog Cansu Karaman, sağlıklı bir psikolojiye kavuşmak için günlük hayatta uygulanması gereken 5 temel kurala değindi.
Mobbinge maruz kalanların ortak özellikleri var
Mobbinge maruz kalan kişilerin birtakım benzer özellikleri var. Kurbanlar genellikle kendini ifade etmekte ve hayır demekte zorlanan kişiler...
Bipolar bozukluk ömür boyu devam ediyor mu?
Manik ve depresif dönemlerle kendini gösteren bipolar bozukluk, atak dönemi dışında kişinin olağan hayatına devam edebildiği bir duygu durum bozukluğu.